DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 3405996-0.59598%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

12:55

ÖĞLEYE KALAN SÜRE

154 okunma

1990 Sonrası Türkiye’nin Balkanlar Politikası

ABONE OL
12/07/2010 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir önceki yazımda açıkladığım gibi; Balkanlı sosyalist ülkelerin kapitalizme geçiş yapmaları Türkiye’ye, bu bölgeye yönelik ekonomik, politik, kültürel ve askeri açılım fırsatı sağladı. Türkiye önüne çıkan bu fırsatı iyi değerlendirdi ve Balkanlar’a uzun bir dönemden sonra geri dönüş yaptı. Bu geri dönüş ekonomik, politik, askeri ve kültürel düzeylerde gerçekleşti.

Sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecini fırsat bilen Türk şirketleri 1990 sonrasında Balkan piyasasına girmeyi başardılar. Eski sosyalist yeni kapitalist Balkan ülkeleri ile yapılan ikili ekonomik ve ticari anlaşmalar, verilen krediler ve ekonomik yardımlar, kurulan ikili iş konseyleri Türk sermayesinin bu ülkelere girişini kolaylaştırdı ve hızlandırdı.

Kapitalizme geçiş yapan Balkanlı ülkeler kendi piyasalarını yabancı sermayeye açtılar ve devletin elindeki üretim araçlarını özelleştirdiler. Türk şirketleri bu özelleştirme sürecinden pay almayı başardılar ve Balkan ülkelerinde doğrudan sermaye yatırımları yaptılar. Böylece Türk şirketlerinin Balkan ülkelerindeki yatırımları sosyalizm sonrası dönemde hızla arttı.

2006 yıl sonu itibariyle Bulgaristan’daki doğrudan Türk yatırımları 128 milyon dolara ulaştı ve bu rakam yabancı ortaklı Türk yatırımları ile yaklaşık 250 milyon dolara çıktı. Türk firmalarının yatırımları 2007 yılı itibariyle Romanya’da 1,5 milyar dolara, Bosna-Hersek’te 40 milyon avroya ve Makedonya’da 100 milyon dolara ulaştı. Sosyalizmden kapitalizme geçiş ile birlikte Türk şirketleri Balkan ülkelerinde büyük çaplı müteahhitlik işleri yapmaya başladılar. Örneğin ENKA Holding, Bechtel firması ile yüzde 50 oranında ortak olarak Hırvatistan’da yaklaşık değeri 1 milyar dolar olan Zagreb-Belgrad otoyol inşaatını tamamlamış bulunuyor.1

Sosyalizmden kapitalizme geçiş süreci eski sosyalist ülkelerin iç piyasalarını yabancı şirketlerin mallarına açtı. Bu durumdan Türk şirketleri de faydalandı ve Türk malları Balkan piyasasına 1990 sonrasında daha fazla miktarlarda girmeye başladı. Böylece, aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi, Türkiye’nin Balkan ülkelerine yaptığı ihracat tutarı 2000 sonrasında büyük artış kaydetti. Örneğin; Türkiye’nin Arnavutluk’a ihracat miktarı 2000 yılında 61.305.000 dolar iken 2009’da 193.077.000 dolara çıktı. 2

Ekonomik alanda olduğu gibi politik alanda da Türkiye 1990 sonrasında bölgede aktif rol üstlenmeye başladı. Türkiye’nin aktif rol oynamaya başlaması özellikle 1992-1995 yıllarında Bosna-Hersek Savaşı ile birlikte başladı ve Kosova’nın bağımsızlık sürecinin net biçimde desteklenmesi ile devam etti.

Bosna-Hersek’te savaş sona erdikten sonra barış sürecini denetlemek ve korumak için Aralık 1995’te “Barışı Uygulama Konferansı (Peace Implementation Conference – PIC)” oluşturuldu. 55 devletin içinde yer aldığı PIC’in yürütme kurulunu Amerika, Fransa, Almanya, İtalya, Kanada, Rusya, Japonya, Avrupa Konseyi, AB Başkanlığı ve İslam Konferansı Örgütü oluşturdu. İslam Konferansı Örgütü PIC Yürütme Kurulu içinde Türkiye tarafından temsil edilmektedir.

Mart 1999’da yaşanılan Kosova Savaşı sonrasında dönemin BM Genel Sekreteri “Kosova’nın Dostları” grubunu oluşturdu. G-7 ülkeleri, Rusya, Çin, Hollanda ve Yunanistan ile birlikte Türkiye bu grup içinde yer aldı.

2000 sonrasında Türkiye, bölge ülkeleri arasında anlaşmazlıkların çözülmesinde arabulucu devlet rolünü üstlenmektedir. Örneğin; Bosna-Hersek’te halen Boşnak, Sırp ve Hırvat tarafları arasında yaşanılan bazı çözülmemiş problemlerin nihai çözüme ulaştırılabilmesi için Türkiye yoğun diplomatik çaba sarf ediyor. Bu amaçla Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna-Hersek yönetimleriyle görüşmeler yapılıyor ve sorunların tarafları (Boşnak-Sırp-Hırvat) arasında arabuluculuk yapılıyor.

Büyük dönüşüm sırasında ortay çıkan silahlı çatışmalar ve krizler, ABD’ye ve Batı Avrupalı devletlere olduğu gibi Türkiye’ye de bölgeye asker sokma ve yerleştirme imkanı sağladı. Ayrıca Balkan devletleri ile askeri anlaşmalar yapılmak suretiyle bölgede Türkiye’nin askeri varlığı ve etkisi tesis edildi. Böylece Türkiye, 1990 sonrasında Balkanlar’a yönelik başlattığı ekonomik ve politik açılımını askeri açılım ile desteklemiş ve güçlendirmiş oldu.

Örneğin; 29 Temmuz 1992’de Arnavutluk ve Türkiye arasında “Askeri İşbirliği Antlaşması” imzalandı. Bu antlaşma bağlamında iki ülke arasında askeri eğitim programı başlatıldı, deniz tatbikatları yapıldı ve Türkiye, Arnavut ordusunu modernize etme misyonunu üstlendi. Ocak-Mart 1997’de “Banka Krizi” nedeniyle Arnavutluk’ta patlak veren toplumsal ayaklanma ve siyasal kargaşa, BM Güvenlik Konseyi kararı ile oluşturulan “Geçici ve Sınırlı Çokuluslu Koruma Gücü” tarafından bastırıldı. Türkiye Koruma Gücü’ne 779 asker ile katıldı. Ayrıca 1998-2001 tarihleri arasında Arnavutluk’taki Paşalimanı askeri üssü Türkiye tarafından modernize edildi ve Deniz Harp Okulu inşa edildi.

Makedonya ile Mart 1994’te “Askeri Eğitim ve İşbirliği” ve Nisan 1995’te “Savunma Sanayi ve İşbirliği” antlaşmaları imzalandı. Bu antlaşmalar çerçevesinde Türkiye, Makedon ordusunun modernize edilmesi ve personelinin eğitimi konularında Makedonya’ya yardımcı olmaktadır. Söz konusu antlaşmalar gereği Türkiye, Amerikan yapımı F-5 savaş uçaklarının yüzde 20’sini Makedonya’ya verdi. Ayrıca Hırvatistan ile “Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği” ve Slovenya ile “Askeri İşbirliği” antlaşmaları yapıldı. Böylece Türkiye’nin askeri açılımı Adriyatik kıyılarına ulaştı.

Türkiye ve Bulgaristan arasında Aralık 1991’de “Sofya Belgesi” ve Mayıs 1992’de “Edirne Belgesi” imzalandı. Bu iki belgeye göre askeri eğitim konusunda işbirliği başlatıldı ve iki ülke sınırının 15 km yakınında askeri manevralar yapmama konusunda anlaşma sağlandı. 6 Mayıs 1992’de “Dostluk, İşbirliği ve Güvenlik Antlaşması” imzalandı. Bu antlaşmaya göre her iki ülke sınırdaki birliklerini geri çekti. 1992 yılında Bulgaristan’ı ziyaret etmiş olan dönemin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Türkiye’nin, Bulgaristan’ın NATO üyeliğini desteklediğini açıkladı. Bu tarihten itibaren Türkiye, Bulgaristan’ın NATO’ya girmek için yaptığı başvuruları ve çalışmaları destekledi. Böylece, 29 Mart 2004’te Bulgaristan’ın NATO’ya kabul edilmesine katkı sağlanmış oldu. Ayrıca PKK’nın 1990 sonrasında artan Bulgaristan’daki faaliyetlerini engellemek amacıyla 1995’te iki ülke arasında “Uyuşturucu Kaçakçılığı ve Terörizmle Mücadele Antlaşması” yapıldı.

PKK terör örgütü, Romanya ve Bulgaristan’ı 1990 sonrasında Avrupa ile Türkiye arasında bir geçiş noktası olarak kullanmaya ve bu ülkelere yerleşmeye başlandı. Bunun üzerine harekete geçen Türk yetkilileri Bükreş’e yaptıkları ziyaretlerde konuyu gündeme getirdiler. Romanya, Mayıs 1998’de PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu kabul etti ve bu örgüte karşı Türkiye ile işbirliği oluşturdu. Aynı yıl içinde Antalya’da toplanan Türk, Romen ve Bulgar dışişleri bakanları PKK’nın faaliyetlerini engellemek amacıyla “Terörizm, Organize Suçlar, Uyuşturucu Maddeler, Kara Para Aklama, Silah ve İnsan Kaçakçılığı ile Mücadele Antlaşması” imzaladılar. Bir yıl sonra Bükreş’te yapılan toplantıda ise bu üç ülke arasında “Üçlü Serbest Ticaret Bölgesi Kurulması İçin Ortak Bildiri” imzalandı.

Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin 31 Mart 1993 tarihli “Bosna-Hersek hava sahasında uçuş yasağı” kararının uygulanmasını denetlemek üzere yapılan operasyona 18 adet F-16 savaş uçağı ile katıldı. Ayrıca Türk savaş gemileri ambargonun denizden uygulanan kısmı için Adriyatik Denizi’nde görev yaptı.

Aralık 1995’te Bosna-Hersek Savaşı’nı sona erdiren Dayton Anlaşması’nın uygulanmasını sağlamak, denetlemek ve çatışmaların tekrar çıkmasını engellemek amacıyla 60 bin kişilik “Uygulama Gücü (Implementation Force – IFOR)” oluşturuldu. Türkiye, NATO komutasındaki IFOR’a 1.500 asker ile katıldı. IFOR’un ismi 1997’de “İstikrar Gücü (Stabilization Force – SFOR)” olarak değiştirildi ve personel sayısı 36 bine indirildi. 2 Aralık 2004 tarihinde SFOR’un görevini “Avrupa Birliği Gücü (EUFOR)” devraldı ve personel sayısı 6500’e indirildi. EUFOR’un Bosna-Hersek’te halen görev yapmakta olan personel sayısı günümüzde 2.000’dir.3

EUFOR bünyesinde yer alan Türk askerleri Bosna-Hersek’te sadece askeri görevlerde bulunmuyor. Askeri görevlerin yanı sıra, kültürel faaliyetler düzenleme, savaşta ailelerini yitirmiş çocukların bakımı, giyecek, gıda ve ilaç yardımı, sağlık taraması, öğrencilere kitap ve kırtasiye yardımı gibi toplumsal hizmetler sunuyor.

Bosna-Hersek’te savaş sona erdikten sonra Sırp gücünü dengelemek amacıyla ABD, Bosna-Hersek Federasyonu (Boşnak-Hırvat) ordusuna yönelik “Eğit ve Donat (Train and Equip)” programı başlattı. Bu programın “eğit” kısmında yer alan Türkiye, Mayıs 1996’dan itibaren Bosna-Hersek ordusundan gelen Boşnak ve Hırvat subaylarını eğitip ülkelerine geri gönderiyor.

Bosna-Hersek Savaşı’nda olduğu gibi Kosova Savaşı da Türkiye’ye askeri anlamda Balkanlar’a girme ve yerleşme imkanı sağladı. ABD, dönemin Milosevic yönetimine Kosova’dan asker ve polis gücünü geri çekmesini, NATO’nun buraya yerleşmesini ve 3 yıl sonra bir bağımsızlık referandumu yapılmasını önerdi. Bu öneri Sırbistan yönetimi tarafından reddedilince NATO kuvvetleri BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan 24 Mart 1999’da Belgrat’ı bombalamaya başladı. NATO saldırısına yenik düşen Milosevic yönetimi ABD’nin taleplerini kabul etti ve Sırbistan güçlerini tarihsel ve dinsel mekanlar hariç Kosova’dan çekti. Hemen akabinde Kosova’ya 50 bin kişilik NATO güdümlü “Kosova Gücü (Kosovo Force – KFOR)” yerleştirildi. Kosova’nın politik ve toplumsal yönetimi ise “Birleşmiş Milletler Kosova Geçici Yönetim Misyonu (UNMIK)”na bırakıldı.

Kosova Krizi ve Savaşı sürecinde Türkiye, Batı Avrupa ve ABD ile birlikte hareket etti. Sırbistan ile Karadağ’dan oluşan Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ne uygulanan ekonomik yaptırımlara tam destek verildi. ABD liderliğinde NATO Mart 1999’da Sırbistan’a yönelik hava saldırısı başlatınca Türkiye operasyona 18 F-16 savaş uçağıyla katıldı. Ayrıca bir Türk savaş gemisi Adriyatik Denizi’nde ambargoyu denetleme görevini üstlendi. 27 Nisan 1999’da T.C. Bakanlar Kurulu Balıkesir, Bandırma ve Çorlu havaalanlarını Sırbistan’a yönelik kullanılması için NATO uçaklarına açma kararı aldı. Haziran ayında Sırbistan yönetimi NATO’nun – özelde ABD’nin – isteklerini kabul edince savaş sonaerdi ve böylece Amerikan uçaklarının Sırbistan’ı bombalamak için adı geçen havaalanlarını kullanmasına gerek kalmadı.

Türkiye, NATO komutasında Kosova’ya yerleşen KFOR’a 1.000 asker ile katıldı. Türk askeri birliği, Türklerin yaşadığı Mamuşa, Draguşa ve Prizren yakınlarına yerleştirildi. Günümüzde Kosova’da bulunan KFOR’un personel sayısı 9.923, KFOR bünyesinde yer alan Türk askerlerinin sayısı ise 465’tir. Bosna-Hersek’te olduğu gibi burada da Türk askeri birliği askeri görevlerin yanı sıra pek çok toplumsal-kültürel faaliyetler yapmaktadır: Gıda ve giyecek yardımı, öğrencilere kırtasiye malzemeleri ve kitap yardımı, sağlık taraması hizmetleri, eğitim kursları, yol yapımı, kültür festivalleri gibi…

Türkiye, 1912’de koptuğu Balkanlar’a 1990 sonrasında kültürel alanda da güçlü bir geri dönüş yaptı. Balkanlar’a kültürel açılım hiç de zor olmadı. Çünkü Balkan memleketlerinde yaklaşık 1 milyon 70 bin Türk nüfus ve 8,2 milyon (Türkler dahil) Müslüman nüfus yaşamaktadır. Bu Türk ve Müslüman nüfus, Türkiye’nin bölgede politik, ekonomik, askeri ve tabi ki kültürel etki yaratmasına zemin hazırladı.

Günümüzde Türk televizyon dizi filmleri ve sinema filmleri Balkanlar’da yaşayan Türkler ve Müslümanlar tarafından büyük bir ilgi ve beğeniyle izleniyor. Türkiye’nin önde gelen televizyon kanalları Balkan ülkelerinde izleniyor ve Türk kanallarındaki çeşitli televizyon programları yakından takip ediliyor. Türk gazete ve dergileri de Balkan memleketlerinde düzenli olarak okuyucularıyla buluşuyor. Türkiyeli müzisyenlerin Balkan ülkelerinde düzenledikleri konserlerin sayısı 1990 sonrasında hızla arttı ve Türkiye orijinli müzik Balkanlar’a güçlü biçimde giriş yaptı. Ayrıca Balkan ülkelerinde Türk okulları açıldı ve Balkanlı gençlere Türkiye’deki okullarda ve üniversitelerde eğitim alma imkanları sağlandı.

Bundan önceki yazımda belirttiğim gibi; Balkanlar’da yaşanılan büyük dönüşüm süreci Türkiye için sadece fırsatlar değil, ama aynı zamanda bazı yeni tehlike ve tehditler de yarattı. Türkiye’nin bu dönemde ortaya çıkan belirsizlik, güvensizlik ve savaş ortamını en az zararla atlattığını söyleyebiliriz. Çünkü Balkanlar’da ortaya çıkan siyasal, dinsel, toplumsal ve kültürel parçalanmanın ve savaşların Türkiye’ye sıçraması ve Türkiye’yi de içine alması engellendi. Ayrıca 1990’larda Balkanlar’dan Türkiye’ye doğru gerçekleşen zoraki göçler Türkiye tarafından başarıyla yönetildi ve idare edildi. Balkanlar’dan gelen mülteci ve sığınmacılara yönelik son derece yapıcı ve hoşgörülü politikalar uygulanması, Avrupa’da ve uluslararası platformda Türkiye’nin prestijini, imajını ve saygınlığını geliştirdi.

Bu verilerin ışığı altında; Türkiye’nin Balkan politikasına ilişkin genel bir değerlendirmeyi ve önerilerimi bundan sonraki yazımda sunacağım…

* TASAM Balkanlar Çalışmaları Koordinatörü, Kocaeli Üniversitesi Uls. İlş. Böl. Öğretim Üyesi
1Türk şirketlerinin Balkan ülkelerindeki yatırımları ve Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ekonomik ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: www.deik.org.tr
2Türkiye’nin Balkan ülkelerine ihracatı ile ilgili ayrıntılı veriler için bkz. www.dtm.gov.tr

3Bkz.: www.nato.int ve www.euforbih.org

4www.nato.int/kfor/

*****************************************************************

TASAM’ın web sayfasından alınmıştır.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP