“Eğer bir gazete halkın gasp edilen haklarını arar ve onların iadesi için çalışırsa bu hareket neden Hükümet aleyhtarı =Anti Biritish= olsun ve böyle bir düşünceye kapılmış olsun? Çok defalar yazdım yine yazacağım. Hükümetle her an, her vakit işbirliği yapmaya hazırım. Yeter ki bize eşit haklar tanınsın. Evkafımız kayıtsız şartsız halka devredilsin. ‘İlhak’ ve ‘Muhtariyet’ silinsin. Yazacağım. Yine bu kırık kalem bunları karalamaktan geri kalmayacaktır. Halkın haklı davaları, istekleri kendilerine verilinceye kadar mücadeleye devam edeceğim.” 1954
Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB içindeki tartışmalar her geçen gün yeni boyutlar kazanarak devam ediyor. Yunanistan’ı yıllarca paraya boğanlar şimdilerde arkasına geçerek borcunu öde diye baskı uyguluyorlar. Borcun yiğidin kamçısı olduğuna bakmadan nasıl geri ödeneceği düşünülmeden ödeme yaptılar. Gelen para borç bile olsa halkın yaşam düzeyleri yükseldi. Bu nedenle kişi başına ulusal gelirden pay almada da artış yaşandı. Halk toz pembe yaşam düzeyini sürdürürken Syriza iktidar olunca borç verenlerle olan ilişkilerde kısa devre yaşanmaya başladı. Bu noktadan sonra yaşananlar şimdilerde bilek güreşine dönüştü. Yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre ilk dönemde AB’ne girmek isteyen bütün ülke yurttaşlarının oranının yüzde 75’lerde olduğunun unutulmaması gerekiyor. Aradan geçen son 10 yıllık süreçte bu oranın yerlerde sürünerek yüzde 15’lerde kaldığını yapılan araştırmanın sonuçlarından okumak olasıdır. Türkiye’de yapılacak bir araştırmadan sonra benzer sonucun ortalık yerlere çıkacağını söylemek fazladan abartı olmasa gerek. Yunanistan AB üyesi ülkeler arasında İngiltere’den sonra en fazla askeri harcama yapan ülke konumundadır. Yunanistan, ulusal gelirinin yüzde 2.3’ünü askeri harcamalara ayırmış durumdadır. Adı geçen ülkeye kredi verenler bu harcamalarında kısıntı yap demeden sosyal harcamaları kısmasını öneriyorlar. Son olarak önerilen kısıntı miktarının kulakta deve olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Yüksek oranda kısıntıya gidilmesini hiçbir zaman istemeyeceklerdir. Aksi halde ürettikleri silahlar ellerinde kalacaktır. Çünkü Yunanistan’ın silahının AB’nin böyyüklerinden olan Fransa ve Almanya’dan alınan silahlar olduğunu da anımsatmak istiyoruz.
İSVEÇ KRONU TEDAVÜLDE
Gelişmiş bir ekonomiye sahip olan İsveç’in kendi parası olan İsveç Kuronu’nu halen kullandığı biliniyor. Ortak para birimi olan Euro’ya geçiş için yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre halkın yüzde 75’i Euro’ya geçilmesini istemediğini ortalık yerlere koyuyor. İsteyenlerin oranı yüzde 15’lerde kalırken fikrinin olmadığını söyleyenlerin oranının ise yüzde 10 olduğunu paylaşmak istiyoruz. 1991 yılında başvuru yaparak 1995’de AB’ne üye olan İsveç halkının üyelikten beklentilerinin karşılanmadığını belirtiyorlar. Kısacası AB’ne giren pişman, giremeyen düşman konumunda. İngiltere’nin AB ile yaşamakta olduğu sorunlarının başında kendi içindeki iç çelişkilerinden kaynaklanmakta olduğunu da belirtmek istiyoruz. İngiltere, İskoçya – Galler ve Kuzey İrlanda ile olan sıkıntıları nedeniyle daha uzun süre AB içinde baş ağrıtacak gibi görünüyor.
Adada yürütülmekte olan görüşme sürecinde magazinsel konuların öne çıkarılması olayın özünün gözlerden kaçırılmakta olduğu kuşkusunu yaratıyor. Bu yaşanırken görüşmecilerin soyadlarının başharflerinin A.A. olmasının çözüme ne katkısının olacağı meraka değer doğrusu. 11 Şubat 2014’te imzalanan “Ortak Mutabakat Belgesi’nde her şeyde anlaşmadan hiçbir şeyde anlaşılmış olmayacaktır” ilkesi ortalık yerlerde durduğu sürece anlaşma olasılığını Kaf Dağı’nın ötesinde bile bulmak olanaksızdır. Kıbrıs Türklerinin olmazsa olmazlarının birinci maddesi garantiler konusu olduğunu her halde bilmeyen kalmamıştır. Bu konunun tartışılmasını koşul olarak ortalık yerlere sürenlerin şu andaki garantilerden daha iyisini ve işlevsel olanını masaya getirmek gibi bir yükümlülüklerinin olduğunu anımsatmak istiyoruz. Bunun ötesinde garantiler konusunun ne şekilde müzakere edileceği veya kaldırılacağının da belirlenmiş kurallarının olduğunu yinelemek istiyoruz. Bir taraf istedi diyerek garantiler konusu yürürlükten kaldırılamaz. Uluslararası hukuk kurallarının dikkate alınması sonrasında tabu olmayan garantiler konusunun konuşulabilir olduğunu kaydetmek istiyoruz. Kore yarımadası 1953 yılında imzalanan anlaşma ile Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünmüştü. Bu güne değin yapılan görüşmelerle iki Kore’nin birleştirilmesi ne yazık ki olanaklı olmamıştır. Aynı yaşam kuralları ve inançları ortak olanların ısrarla birleşmek konusunda uzlaşamadıkları biliniyor. Buna koşut aynı Adada yaşamaktan başka ortak noktaları olmayan Türklerle Rumları birleştirme çabalarından da bir sonuç alınamayacağının bilinmesini yineliyoruz. Bu gerçeği artık kabul etme zamanının geldiğini ve hatta geçmekte olduğunun kabul edilmesi gerekiyor mu ne?
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce