DOLAR 33,5988 0.18%
EURO 37,0422 0.36%
ALTIN 2.641,48-0,60
BITCOIN 1982084-2.86951%
İzmir
39°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Balkan Savaşları’ndaki Silahsız Düşman:’’KOLERA’’

Balkan Savaşları’ndaki Silahsız Düşman:’’KOLERA’’
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Muhammed Kaya

 

1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde başlayan Rumeli’den  geri çekiliş Osmanlı Devleti’nin  1.Balkan Savaşı’nda  yenilmesi üzerine hız kazanmıştır.Askeri,ekonomik konulardan başka Osmanlı Devleti’nin artık görünmeyen bir düşmanı da vardı.Düşmanın ismi:KOLERA

On binlerce Muhacirin Rumeli’den İstanbul’a doğru çekilmeye başlaması onlarca sağlık çalışanı doktor ve hemşirenin salgın yüzünden hayatını kaybetmesi savaşın acı sonuçlarını kat kat arttırmaya başlamıştı.Hastalığın daha çok yayılmasını engellemek ve kontrol altında tutmak için Sıhhiye Nezâreti aşağıda belirtilen tedbirlerin alınması gerektiğini Dâhiliye Nezâreti’ne 27 Kasım 1912 tarihli yazıda:

1-Hastalık, muhacirler ve askerler vasıtasıyla İstanbul’a getirildiği için, bunların İstanbul dışında uygun bir yerde sıkı bir kontrol ve dezenfeksiyondan sonra İstanbul’a girmelerine izin verilmesi,

2- Koleraya yakalanıp değişik hastaneler ve özel hanelere yatırılan askerler dışında buralara kimsenin kabul edilmemesi,

3- Muhacir ile ahalinin kesinlikle temas etmemesi,

4- Şimdiye kadar İstanbul’un içerisinde önemli bir oranda kolera vakası görülmemiştir. Ancak böyle bir durumda derhal karantina uygulamasına geçilmesi,

5- Kolera nedeniyle karantinaya alınan bölgede hastaların düzenli olarak tedavi edilmesi, hane ve tecridhanelerde hastalar ile temas halinde olacakların mikrop taşımalarının kontrol edilmesi,

6- Koleranın bulunduğu mahallenin dezenfeksiyonuna dikkat edilmesi,

7- Su kontrolünün yapılması,

8- Koleraya “fakr-u zarûret” içerisinde yaşayanlar ile han ve kahvehanelerde yatan bekârlar daha kolay yakalandığından hamal, kayıkçı, kahveci gibi esnafların sıkı kontrol altında tutulması,

9- Mide ve bağırsakları bozan çürümüş meyve, sebze ve et satışının yasaklanması,

10- Koleraya karşı gereken tedbirlerin, halk tarafından bilinmesinin sağlanması,

11- Sıhhî memurlara, güvenlik memurlarının yardımcı olması,

12- Koleraya yakalanan hanelerin halkça bilinmesi için sarı birer yaftanın asılması gibi kararlar alınmıştır.

Trakya’ya sevk edilmek üzere İstanbul’a gelen askerlerin sevk için bir süre bekletilmek zorunda kalınması sonucu Anadolu’dan gelen askerlerde salgından etkilenmeye başlamış ve durum içinden çıkılmaz vahim bir tabloya bürünmüştü.Salgının yayılmasını önlemek için asker sevkiyatının durdurulması kararı alınmasına rağmen denizden ve karadan Hadımköy’e asker sevki yapılmış ve salgının yayılması hız kazanmıştır.

Hastanelerin dolu olduğu zamanda Balkan muhacirlerinin İstanbul’a gelmesi üzerine Sarayburnu’nda çadırlı bir merkez kurularak koleralı hastalar burada muayene edilip gözetim altına alınmıştır.Hatta bazı yöneticiler Camiilerden istifade etme fikrini gündeme getirmiş ama bu karardan vazgeçilmiştir. Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin devreye girerek “Bu sıkıntılı durumda, değil camilerin birinin, hepsinin koleralılara ayrılmasına taraftarım, bu hususta fetva bile veririm.” sözleri üzerine koleralılar Sultanahmet, Şehzade, Ayasofya ve Nuruosmaniye camilerine yerleştirilmişlerdir. Bu durumda koleraya yakalanmış askerler ve muhacirlerin tedavi, ibate ve iaşe işleri Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından üstlenilmiştir.

Özellikle Ayasofya’nın hastalara açılması Yunan basınının ilgisini çekmiş, Embros Gazetesi 18 Kasım (5 Kasım) 1912 tarihinde, “Ayasofya Koleralıların Hastanesi Oldu” manşetini atmıştır. Haberde kilise olarak bahsedilen Ayasofya’ya Çatalca cephesinden getirilen koleralı askerlerin yerleştirildiği, ortaya çıkmış olan durumun Yunan halkını üzdüğü ifade edilmiştir.Ayrıca Hadımköy, Yeşilköy ve Ispartakule’de koleralı hastalar için hastaneler açılmıştır.

Kolera sadece Türk tarafında değil Rum tarafında da büyük bir kıyıma yol açtı.Çatalca ve Hadımköy civarındaki askeri birlikleri kırıp geçiren kolera, 1912 Kasım-Aralık ayları boyunca Yunan basın organları sütunlarında geniş yer bulmuştur. 17 Kasım (4 Kasım) 1912 tarihli Embros Gazetesi’ne göre kötü hava koşulları, salgınlar ve beslenme bozukluğu yüzünden Osmanlı askerinin durumunun kötü olduğu ve kolera sebebiyle ordu birliklerinde büyük kayıplar olduğu tespit edilmişti.

Balkan Harbi’nin başlamasından 31 Aralık 1912’ye kadar İstanbul’daki toplam kolera vakası 2.342, bunlardan şifa bulan ve tedavi altında bulunanlar ise 1.195 kişiden ibarettir.40 Menzil hastanelerinde toplam 219 subay ile 11.443 er koleraya yakalanmış, bunlardan 29 subay ile 3.301 er hayatlarını kaybetmiştir. İkinci Çatalca Muharebesi’nden Barış Antlaşması’na kadar geçen sürede ise 362 subay ile 35.588 er salgın hastalıklara yakalanmıştır. Bu süre zarfında 129 subay ve 8.769 erin tifo ve koleradan hayatını kaybetmiştir. Ancak savaş içinde bulaşıcı hastalıklardan ölenlerle ilgili kesin istatistiklere erişilemediğinden, asker ya da sivil tam olarak kaç Osmanlı vatandaşının koleradan hayatını kaybettiğini söylemek mümkün değildir.

Balkan Savaşı’nın sona ermesiyle devlet daha rahat hareket etmeye başlamış ve kolera konusu Meclis-i Vükelâ gündemine gelmişti. 2 Nisan 1913 tarihli kararda, yaz mevsiminin yaklaşmasıyla kolera hastalığının yayılması ihtimaline karşı gereken sağlık tedbirlerin alınması için seyyar sıhhiye heyetleri oluşturularak gereken yerlere gönderilmesi ve bu işle uğraşmak üzere bir kolera komisyonu kurulması kararlaştırılmıştı. Buralara gönderilen muhacirlerin aşılanması çalışmaları için bir başka komisyon teşkili kararlaştırılmış ve bunun için 50.000 liralık bir tahsisat istenmişse de, bütçe yetersizliğinden dolayı 5.000 lira gönderilmiştir.

Balkan Savaşları’nın kaybedilmesinin arkasında onlarca sebep  var ancak bunlardan en önemlisini silahsız ve görünmeyen düşman olan Koleranın askerler arasında yayılması ve lojistik destek eksikliğini sayabiliriz.Devlet salgını önlemeye çalışırken bir yandan da yoksul kişileri giydirmek barınma sorunlarını gidermek için büyük mücadele vermiş açlığı gidermek içinde birçok yerde aşhaneler kurmuştur.Dönemin sıkıntılarına rağmen yerinde ve kararlı tedbirlerin alınması salgının yayılmasını engellemiş ve yıkıcı olmasının önüne geçmiştir.