DOLAR 32,7014 0.16%
EURO 35,1626 0.16%
ALTIN 2.447,360,00
BITCOIN 2053132-0.94137%
İzmir
32°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

79 okunma

Balkan sorunlarına çözüm önerileri – 6

ABONE OL
30/11/2015 20:41
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Altıncı yazımı yazdığım bu serinin sonunda tüm çözüm önerilerini toplu şekilde derlemek, birlikte değerlendirip bilgilerinize sunmak ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Her bir öneri aslında var olan bir sorunun çözümü için düşünülmüş çözüm yollarından birisidir. Amacım; yıllardır sıkıntı içinde yaşayan Müslüman ve Gayri-Müslim Balkan halklarına eskiden olduğu gibi birlikte yaşadıkları mirasa sahip çıkmalarını avazım çıktığı kadar haykırmak. 4 asır birlikte yaşamayı başarmış bu insanların, aralarında var olan ve çözülemez gibi gösterilen sorunların, çözümünün var olduğunu hatırlatmak. Sorunların çözümünde diyalogun şart olduğunu vurgulamak ve insani diyalog kapılarının ardına kadar açık olduğunu, bu kapıdan girildiğinde sorunların yağdan kıl çeker gibi çözülebileceğine olan ümidimi onların sinelerine duyurmak istiyorum. Şimdilerde gelinen konum itibariyle de sorunlara çözümlerin başladığını duyurmak isterim. Ayrıca sorunları dile getirmek yerine, çözüm için her şeyi unutup yeni baştan başlamayı istiyor ve karanlığa sövmek yerine bir mum yakanlardan biri de ben olmak istiyorum. Önyargılardan uzak, diyalog eksenli, farklı etnik grupların varlığını kabul eden, onlara özgürce ve insanca yaşama ortamı hazırlayan, yaşayabildikleri alanları kardeşçe paylaşmak isteyen insanlardan kurulu yeni bir dünya düzenine ihtiyaç olduğunu vurgulamak istiyorum. Bunun içinde:

VAR OLAN YANLIŞ DÜŞÜNCELER, UYDURULAN GERÇEK DIŞI SLOGANLARI BIRAKALIM.

Balkan devletlerinde Osmanlı döneminden beri, Türkler ve Müslümanlar hakkında, Gayri-Müslim Balkan halkları tarafından sloganlaştırılmaya devam edilen olumsuz düşünceler, bugün bile yaşamaya devam ediyor. Bu düşüncelerin temeli İngiliz William Gladstone tarafından atılmış düşüncelerdir. Gladstone düşüncelerini Bulgarlara kabul ettirmek ve Osmanlı’ya karşı balkanlarda cephe açmak için, tüm balkan milletlerini tahrik etmek maksadıyla bu düşüncelerle adeta zehirledi. Balkan milliyetçilik duygularını tahrik etti. Türkler aleyhindeki inanılmaz iftiraları peşi sıra sıraladı. Türkleri gayri insani olmakla suçladı. İşte Gladstone’un sloganı olan “ korkunç Türk“ ‘ü ve Thomas Carlyle ait “ iğrenç Türk “ ifadelerini unutmayalım. Bugün bile devam eden, toplumların arasını açan sloganlardan artık vazgeçelim. Hedefini bulan ve arkasına geçip kıs kıs gülünebilecek uydurulmuş bir İngiliz siyaseti. O gün bu gündür, Balkanlar halkları Türkleri yalnızca tecavüzcü ve yağmalayıcı herhangi bir toplumsal değere sahip olmayan kişiler olarak tanımladılar. Oysa gerçek hiçte böyle değildir. O günlerde taraftar bulan bu algılama günümüz dünyasında da taraftar toplamaya devam etmektedir. İşte bu algılamanın silinmesi, Balkan sorunlarının çözümlenmesinde en önemli çözüm önerilerimizden biridir. Tüm dünya kimlerin tecavüzcü, kimlerin soykırıma yönelik tavır sergileyen ülkeler olduğunu biliyor. Ne Osmanlı ne de genç Türkiye Cumhuriyeti dış politikalarında emperyalist olmamışlardır. Bunu söyleyenler ise emperyalistlerin ta kendileridir. Gelin bu söylemlerin köküne bir kibrit suyu döküp tüm düşmanlıkları bitirelim. Bulgarlar, Ermeniler, Arnavutlar, Yunanlılar ve Türkler olarak yeni bir Balkan Dünyası’nda buluşalım. Haksızlık yapan ve hamilerince şımartılmış yönetimlere fırsat vermeyelim. Halklar olarak var olan diyalog ortamını bilerek ve kasten baltalamaya çalışan oluşumlara geçit de vermeyelim. Diyaloga açık zeminler oluşturalım.

TARİHİ BELGELER İIŞINDA SORUNLARA ÇÖZÜM ARAYALIM, BUNUN İÇİN HEYETLER KURALIM.

Genel anlamda İngiliz Gladstone veya başkaları tarafından ortaya atılan hezeyan dolu ifadelerde esas amacın toplumları birbirine düşman etmek olduğu temeli fark edilmelidir. Esasında bu çirkinliğinin ardında, sorunları olması gereken mecrasından çıkarıp Müslüman-Hıristiyan Haçlı Savaşı zihniyetine çekme vardır. Sorunlara dini kisve giydirme amacı, içinden çıkılmaz çözümsüzlüklere yelken açmaya sebeptir. Hami devletler Balkanlarda istikrarı istikrarsızlıkta görmek istemektedirler. Bundan dolayı da sorunları bu boyuta taşımak istemektedirler. Haç ve Hilal mücadelesi yönteminin sorunların çözümünde doğru çözüm olmadığı ispatlanmalıdır. Bu amaçla konferanslar düzenlenmeli, STK’lar vasıtasıyla toplumlar arası diyalog çalışmalarının hızla devam ettirilmesi faaliyetlerinin üzerine gidilerek çözüme odaklanmalıdır.

BALKANLARDA VAR OLAN DEVLETLERİN SINIRLARINI OLDUĞU GİBİ KABUL ETMEYE DEVAM EDELİM.

Devlet kurma hedefine ulaşan veya ulaşamayan Sırp, Bulgar, Ermeni ve Yunan milliyetçilik hareketlerinin Balkanlara getirisinin ne olduğu tüm platformlarda tartışılmalı. Kan, gözyaşı ve nefret tohumları eken bu türden hareketlerin Balkan toplumunu daha da böldüğünün altı çizilmelidir. Bundan böyle var olan sınırların muhafaza edilmesi teminat altına alınmak şartıyla, bir ülkenin başka bir ülke halkları ve toprakları hakkındaki isteklerine dur denilmelidir. Çok geniş katılımlı barış antlaşmaları için zemin hazırlanmalı ve ülkeler arası vizeler kaldırılmalı geliş-gidişler kolaylaştırılmalıdır. Mümkün olduğunca yeni nesillere kin ve nefret tohumu ekecek ifadelerden ve sanatsal faaliyetlerden kaçınılmalıdır.

BUGÜN BALKAN MİRASININ NE KADARININ OSMANLI NE KADARININ İSLAM MİRASI OLDUĞUNU BİLELİM.

Günümüz Balkan coğrafyasında yetişen nesillere, Osmanlı’dan kalan Balkan mirasının ne kadarı Türk ne kadarı İslam mirasıdır bunu ayırt etmeleri gerektiği iyi anlatılmalıdır. Osmanlı’nın Balkanlara gelmeden önce, kendi içlerinden seçtikleri Hıristiyan yöneticilerin kendi halklarına ettikleri zulümleri iyi belletmek lazımdır. Bu ve benzeri davranışların Osmanlı tarafından bitirildiği, onun döneminde eski zulümlerin işlenmediği tarihi belgelerle ispatlanmalıdır. Osmanlı’nın Balkanlarda yaşayan her dinden ve kültürden insanlara, insan onuruna yakışır çizgide yönetim sergilediği hatırlatılmalıdır. Türk ve Müslüman düşmanlığının bitirilmesi için bu gerçeklerin belgelerle ortaya konulması elzemdir. Bırakın eski zulümleri, Osmanlı’nın mayasını oluşturan İslam sayesinde Gayri-Müslim Balkan halklarına Müslümanlardan farklı ayrıcalıklar tanındığını da göstermek lazımdır. Hali hazırda bu ülkelerde yaşayan birçok âdetin ve günlük işlerde kullanılan geleneklerin Osmanlı mirası olduğu hatırlatılmalıdır. Güzel sanatlarda resim, müzik, sanat dünyasının temelinde Osmanlı’dan gelme gelenek görenek ve adetlerin yaşatıldığı, altı çizilerek vurgulanmalıdır. Aynı kökten gelen bu ve benzeri ortak yanların toplumları yakınlaştırmada önemli argümanlar olarak kullanılmasına önem verilmelidir. Farklı iki topluluk gibi gösterilmeye çalışılan toplumların pek çok benzer yanları olduğu gösterilmelidir. Osmanlı’dan kalan bu mirasın her iki toplum da da yaşatıldığı göz önünde bulundurulması ile düşmanlıkların bitirilmesi, kalıcı barışa yönelik ikili diyalogların bir an önce tesis edilmesine çalışılması gerektiği her türlü platformda vurgulanmalıdır.

PADİŞAH SARIĞININ PAPANIN TACINA TERCİH EDİLDİĞİ GÜNLERİ UNUTMAMAK GEREKTİĞİNİ VURGULAYALIM.

Osmanlı gücü Balkanlarda hissedilmeğe başladı anda O’nu şeytan gibi gösterenler türemişti. Eski yönetimin zorbalıklarına karşı halk yeni Osmanlı yönetimini daha hafif bulmuştu. Mallarını zorla ellerinden alan eski yöneticilerinden uzaklaşıp yeni yöneticileri Osmanlı Türklerine sıcak bakmaya başlamışlardı. Halk artık ibadetlerinde ve vergi yükünde hafiflemiş, daha insani düzeye ulaşmış olduklarından, aynı dinden olmalarına rağmen zorba yöneticilerin yerine Osmanlı yönetimini benimsemişlerdi. Katolik olan bazı balkan bölgelerinde “ Padişah’ın sarığı papanın tacına “ yeğlenir olmuştu. Osmanlı’nın bu topraklardan çekildiği günden beri, bura halkları kan ve gözyaşından başka bir şey yaşamaz oldular. Tüm bu güzelliklerin yıkılmasının temel sebebi olan derin yapıların oyuncağı haline getirildiler. Hami devletlerce pompalanan aşırı milliyetçilik akımları gövdenin içine sokulduğu zamandan beri de, barış bu toprakların semtine dahi uğramaz oldu. Osmanlı yönetiminde yaşarlarken bu insanların milliyetlerine, dinlerine karışılmamıştı. Avrupa‘da o yıllarda emsali görülmemiş bir Laik devlet anlayışı ile bu topluluklar idare edilmiş ve Laiklik ilk kez Avrupa’da Osmanlı yönetimiyle uygulanmıştır. Görmek istemeyen gözlere sunulmalıdır.

 

 

BALKANLARI BÖLEN MİLLİYETÇİLİK BELASINA DİKKAT EDELİM ASLA GEÇİT VERMEYELİM.

Milliyetçiliğin Balkanlara girişi çok şiddetli sonuçlar doğurmuştur. Sırp’lar, Bulgarlar, Arnavutlar, Boşnaklar ve Yunanlılar Osmanlı mirası olan bu topraklarda birer birer özgürlüklerini ilan edip kendi devletlerini kurmuşlardır. Bu süreç çok kanlı olmuştur. Milliyetçilik akımları Balkanlara ağır bedeller ödetmiştir. Bilinen bir gerçektir ki milliyetçilik Balkanlara tek başına da girmemiştir. Avrupa’daki güç dengesinin değişmiş olması buna sebep olmuştu. 18.yy da Lehistan’ın yıkılması güç dengesini elinde tutan bir yapıyı ortadan kaldırdı ve Osmanlı topraklarına gözler çevrildi. Günlerce süren savaşlar sonucu milliyetçiliğin bu topraklara faydadan çok zarar getirdiği herkesimin malumudur. Balkanlarda tesis edilecek yeni Balkan Dünyası düzeninde, toprak talepleri üzerindeki baskıların sona erdirilmesi huzur ve mutluluğun, uzun süreli kalıcı barışın anahtarı olacaktır.

DİN EKSENLİ BALKAN MÜCADELESİ BİR ALDATMACADIR.

Bilindiği gibi 1820 de Yunan Bağımsızlık Savaşı ile Kırım Savaşı’ndan sonra bağımsızlık istekleri daha da artmıştı. Osmanlı merkez yönetimi milliyetçilikle mücadele de başarılı olamayınca yerel yönetimler devreye girmişlerdi. Başıbozuk yönetimler ve yöneticilerdi bunlar. Dışarıdaki hamilerinden yardım gören yıkıcı ve bölücü unsurlar mücadelelerini din eksenine oturttular. Milliyetçilik mücadelesi artık dinsel savaş niteliğine bürünmüş oldu. Sadece ulus devlet özlemi peşinde koşmayıp dinsel savaş peşinde de koşulmaya başlandı. Müslüman–Hıristiyan,  Haç ile Hilal’in savaşına dönüştü. Bundan da öte savaş adeta ırkçı nitelik de kazandı. Türklere karşı nefret hisleri körüklendi ve acımasız saldırılar başladı. Bulgaristan bu konuda önde olan balkan devletlerinden birisi oldu. 1876 Balkan karışıklığı da mecrasından çıkıp dinsel savaşa dönüştü. Tüm bu gelişmelerin bedeli kan ve gözyaşından başka bir şey olmadı. Din eksenli mücadeleler bölgede tehlikeli bir sonuç olup çatışmaların güncellenmesini sorunların artmasını sağlar. Dinsel nitelikli çatışmalar ve sorunlar da asla bitmez. Oysaki var olan sorunların dinsel nitelikli olmadığının taraflarca altı çizilerek, kalıcı barış üzerinde durulmalıdır. Hami devletlerce yapılacak aşırı ırkçı ve dini tahriklerin önüne de geçilmelidir.

HUZURLU BİR BALKAN DÜNYASI İÇİN ETNİK ÇATIŞMALARIN ÖNÜNE GEÇELİM.

Balkan dünyasında devam eden etnik çatışmalara ve sorunlara sebep olayların sona erdirilmesi ve önüne geçilmesi hükümetlerin en önemli görevidir.  Sorunlara çözüm önerilerinin devreye girebilmesi için, devlet kurma hedefine ulaşamamış milliyetçilik akımlarının önü kesilmeli, akan kan ve gözyaşı silinmelidir. AB ve diğer kurumsal yapılar bunun için gereken tedbirleri şiddetle almalıdır. Ayrıca geçmişte yaşanan acıların bir nebze de olsa bastırılması ile yeni nesillere daha barışçıl ortamlar miras bırakılması yoluna gidilmelidir.

DİNLER ve MİLLETLER ARASI DİYALOGA, ÖNYARGISIZ, BİRBİRİNİ TANIMA AMAÇLI GAYRETLERE İMKÂN SAĞLAYALIM.

Tarafların birbirini tanımadan birbirleri hakkında ileri sürdüğü ön yargıların da önüne geçilmelidir. Bu amaçla, geçmişte yapılanların yanlış olduğu, gerekirse özür dileme süreçleri ilgili devletlerce kabul edilmelidir. Gerekirse diğer halklardan özür dilenmesi ve yaraların sarılması için tazmin müessesine başvurulması bir çözüm yolu olabilir. Savaşın kesinlikle bir çözüm yolu olmadığı da halklara anlatılmalıdır. Yanlış bilinen ve halk arasında var olan uydurulmuş, düşmanlığı körükleyen hikâyeler yeni nesillere aktarılmamalıdır. Devletler eğitim kurumlarında yeni nesle barışçıl ve kalıcı çözümler üretecek bilgiler vermeli, toplumları birbirine kırdıracak zararlı ve asılsız masallardan uzak tutmalıdır. Diyorum… Kalın sağlıcakla .

 

    En az 10 karakter gerekli