DOLAR 32,2424 0.01%
EURO 35,0294 -0.05%
ALTIN 2.443,96-0,11
BITCOIN 22114870.27096%
İzmir
27°

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Kavala Gecelerinden Ne kaldı baki ?

ABONE OL
03/09/2020 00:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Samsun’da yerel popüler tarih konusunda haklı bir şöhrete sahip olan Baki SARISAKAL, mübadele üzerine yaptığı çalışmalarıyla yolumuza spot ışıklar tutan çok değerli bir araştırmacıdır, hattı zatında…

 

Üniversitelerin tarih kürsülerinde “bilimsel tarih” yapan akademisyenlerden farklı olarak, sizi parça parça anılarla geçmişe taşıyan bir lezzet bulursunuz onun eserlerinde. Sisli bir yolda giderken, aniden bulutların arasından çıkıp çevrenizi görmeye başlarsınız ya… Baki Hoca’nın eserlerini incelerken aynen böyle bir duyguya kapılıyorsunuz: Geçmişte yaşanan milyonlarca bilinmeyen anın içinde kaybolmuş giderken birden çok berrak, capacanlı bir zaman parçası çıkıveriyor karşınıza… İşte o an gördüğünüz manzara, hayal gücünüzü tetikleyecek kadar çarpıcı ve net oluyor. Belki biraz fütursuz, ama kesinlikle açık, şaşırtıcı ve hayatın bizzat içinden görüntüler!

 

Baki Hoca’nın ortaya çıkarttığı yüzlerce çarpıcı “yakın tarih  karesi” içinden birisi beni aldı, yine geçmişten bugüne uzanan bir düşünce fırtınasına tuttu… Eğrileriyle doğrularıyla öylesine yırtıcı bir fırtınaydı ki bu, sizlerle paylaşmadan edemedim ben de!

 

Bizi 1950 yılının güz başlarına götürüyor bu defasında bizi Baki Hoca… Mayıs ayı ortasında yapılan genel seçimlerden %52 oy alarak çıkmış olan DP büyük ekseriyetler iktidarı ele geçirmiş, milli şef dönemi sona ermiş, bunun yarattığı atmosfer henüz sindirilemeden Kore Savaşı patlak vermişti o günlerde.

 

Samsun da ülkedeki değişim rüzgarlarından nasibini almıştı. Kasım 1943’teki Ladik Depreminin yaraları kısmen sarılmış, cihan harbinin koptuğu ilk günlerden bu yana bir türlü renklenemeyen sosyal hayat kıpırdamaya başlamıştı. Kentin nem kokulu daracık sokaklarında tek tük de olsa otomobiller görünüyordu. Kumaş mağazalarında İstanbul’dan getirilen çiçek desenli pamuklular, manifaturacı dükkanlarında yeni dikilecek elbiselikler için alafranga aksesuarlar  tercih edilir olmuşlardı. Subaşı civarındaki hekim muayenehanelerinin ve esnaf lokantalarının sayısı artmış, eski konakların arasındaki tarlalarda sıra bazı yeni binaların inşaatları boy göstermişti. Samsunlular, arada sırada bastıran sağanak yağıştan koşuşturarak kaçıyor, köşe başlarındaki balıkçı tezgahlarından istavrit satın alıyor, akşamları yazlık sinamaların bahçelerinde sakız şişiren çingene kızları ile birlikte cicili bicili hanımlar, siyah beyaz filmleri seyrederek göz yaşı döküyorlardı.

 

Baki Sarısakal’ın gözler önüne serdiği çarpıcı afiş nereye asılmıştı bilmiyorum. Belki Mecidiye’nin kör bir duvarında, Irmak Caddesindeki bir ilanda ya da yerel gazetelerden birisinin reklam sayfasında… Ama iki güzel hanımefendinin fotoğrafının üzerinde kalın puntolarla yazılan manşet, kalbimizi yerinden oynatmaya yetiyor: “Kavala Gecesi!”

 

Evet… 7 Eylül 1950 günü akşamı, Samsun’da Park Aile Gazinosu’nda zevkli ve eğlenceli bir “Kavala Gecesi” tertiplenmiş. İlandan, ses sanatçılarından birisinin adının “Hayret Tunalı” olduğunu okuyoruz. Sahne ismi midir bilinmez ama, “Tunalı” soyadı da bize suyun öbür yanını çağrıştırıyor. Programda milli kıyafetlerle Rumeli oyunları, Samsun Müzik Kulübü sanatkarları, İzmirliler’den zeybek ve harmandalı, yurttan sesler korosu ve bıçaklı animasyonlar da varmış… Aile yeri olduğu özellikle vurgulanıyor ve 65 kuruşa bilet alınabileceği belirtiliyor.

 

Hey gidi hey… İlanda bahsi geçen 1950 tarihi, büyük mübadeleden yaklaşık 25 sene sonrasına den geliyor. Düşünün bir kere, bugünden 25 sene geriye giderseniz ancak 1985’lere uzanabiliyorsunuz.  O denli yakın yani!

 

Eminim, o günlerde Samsun’un sokaklarında dolaşan beylerin bir çoğu yelekli takım elbiseleriyle, kıravatlarıyla ve şapkalarıyla batılı giyim tarzını çok uzun yıllar önce benimsemiş mübadillerdi. Şüphesiz, kendilerine özgü feraceler içinde ya da beyaz çember yazmalarıyla mübadil hanımlar da farklarını ortaya koyuyorlardı.

 

Biliyoruz ki son yıllarda Samsun’da hemşeri derneklerinin öncülüğünde defalarca Rumeli geceleri tertiplendi. Hatta Vali yardımcısı Mesut Taner Genç beyfendinin katkılarıyla birkaç hafta önce AKM’de düzenlendi bir tanesi. Daha evvel bir benzeri de İlkadım Belediyesi tarafından yapılmıştı. Her ikisi de ücretsiz olan bu etkinlikler halkın büyük ilgisini de gördü. Bir ücret taktir edilse aynı ilgiyi ne yazık ki görmeyen bu etkinliklerin çok daha özgünü 60 sene önce bir gazino tarafından yapılmış. O vakit ne kadar ilgi gördü bilinmez, ama belli ki devamı da pek olmamış.

 

Samsun’daki ilk Balkan derneği olan Rumelililer Derneği’nin kurulmasına uzun yıllar vardı daha o günlerde. Ama 1950’lerde, hem de acılar çok taze iken Kavala Geceleri’ni gelenekselleştiremeyen bizler, ilk hemşeri derneğimizi de yaşatıp bugünlere getirmeyi başaramadık.

 

1987’de o günkü siyasi atmosferin çaktığı kıvılcımla kurulan Balkan Türkleri Derneği ve  Türkiye’de yeşeren mübadil ruhunun yerel bir uzantısı olarak 2003’te kök salmaya başlayan Samsun Mübadele Derneği, ne yazık ki çok uzun yıllardan sonra ortaya çıkabildi.

 

Lakin aradan o kadar zaman geçmişti ki Balkan Türkleri derneğinin biraz siyasi sosla servis ettiği “Rumeli usulü hemşericilik” birinci kuşak mübadillerin memleketten taşıdığı sıcaklıktan yoksun kaldı.

 

Tıpkı Samsun Mübadele Derneği’nin akademik formasyonlu “kültür-tarih cemiyetçiliği” çabalarının, kopan köklerden beslenmekte zorluk çekmesi gibi…

 

Dobra konuşan, sözü dinlenir, öfkesinden korkulur eski Koca Muhacırlar’ın esamesi bile okunmuyor yeni kuşaklarda. Elleri kınalı, yüzleri yazmalı, temiz yürekli eski Rumeli kadınlarının nazeninliği de yok şimdikilerde… Türkülerinden, fıkralarından, masallarından, gelenek göreneklerden bihaber, kimliğinden soyutlanmış bu kuşaklara nasıl emanet edeceğiz bilemiyorum kültürümüzü.

 

Korkarım, bu gidişle torunlarımız atalarını, her yıl bir defa etli pilav yiyen, Debreli Hasan’dan başka türküsü olmayan, halk edebiyatı ve yerel mimari nedir bilmeyen, yoz insanlar olarak bilecekler. Büyük bir medeniyeti yüreklerinde Samsun’a taşıyan birinci kuşak mübadillerin yüzüne nasıl bakacağız öteki dünyada, bilemiyorum.

 

Sormadan da edemiyorum kendi kendime: 1950’deki Kavala Gecesi, her sene tekrarlansa, bir başka deyişle 2010’da altmışıncı yapılıyor olsa böyle mi olurdu?  Ne dersiniz?

 

 

    En az 10 karakter gerekli