Şimdi hemen aklınıza geliyordur, “ya tepeden bakılır mı?” “tepeden bakmak güzel bir şey değildir” v.s diye. İnsanın oturduğu yer İzmir’in kadim semtlerinden olan Eşrefpaşa’da olur ve evi de Kadifekale sırtlarındaki tepede bulunursa, tepeden bakmak o kadar güzel oluyor ki işte o zaman, manzaranın seyrine doyum olmuyor. Gerçekten de doyum olmuyor, çünkü bu manzaraya tam 35 yıldır bakıyorum hala doyamadım. Cici parkın 18. yüz yılda neden mezarlık olarak inşa edildiğini de bu manzaraya bakınca anlıyorum. İnsan kabir hayatında bile bu manzaranın karşısında olmayı istiyor. Manzarayı şöyle biraz tarif edecek olursak, kısaca diyebiliriz ki sonuz gökyüzünün altında, ege sularının gerdanına dizilmiş parlak bir inci kolye ve bu kolyenin incilerinden birkaç inci olan Çiğli, Karşıyaka, Bayraklı, Bornova, Buca, Konak, Karabağlar ve Balçova gibi ilçeleri ya tamamen ya da bir kısmını seyredebileceğiniz sade ama ihtişamlı bir manzara olarak tarif edebilirsiniz. Tabi bu gece manzarasıdır. Gün doğunca manzara biraz değişir. Çünkü karanlık görüntünün altında, görülmesi hoş olmayan ve bakıldığı zaman, gözlere yorgunluk veren görüntüler, kendiliğinden gözünüze ve o görüntünün içinde yaşayan bir birey olarak da gönlünüze yansır.
İzmir’e tepeden bakmak bu kadarla kalmamalı. İzmir’e daha çok bakmayı onu daha çok seyretmeyi isterdim. İzmir’i daha iyi görebilmek için, daha çok gözüm olsun isterdim. İzmir’e mimar, mühendis, gözleriyle baksam İzmir’i nasıl görürdüm. Merak ettim doktorlar, eczacılar İzmir’i nasıl algılıyorlar. Doğrusu avukat, savcı ve hâkim gözü, İzmir’e baktığı zaman, gördüğü İzmir hakkındaki yargısı ve hükmü ne olurdu? Hele asayişi sağlayan polislerin ve şehri kontrol eden ve şehirle iç içe olan zabıtanın İzmir’i nasıl hissettiğini bilmek kazanç olurdu sanırım. Öğretmenler ve eğitimciler İzmir’i hangi öğretiyle seyrederler ve İzmir’i hangi eğitimle anlarlar diye onları göz bebeğim olarak kullanmak ne kadar güzel olurdu. İşçinin, memurun, öğrencinin, velinin, esnafın, patronun, gözleri İzmir’i nasıl görür. Tinerci çocuk İzmir’in havasın da neden kendini bulamazda, tinerin kokusunda kafasını bulmaya çalışır! O çocuğun gözünde İzmir ve İzmirli nedir? duymak ve duyumsamak isterdim. Bankta yatan adam, tok olmadığı halde gözlerindeki özlem ve umut kırıntılarıyla neden İzmir’de T.O.K.İ yi arar ve İzmir’e sanki İzmir’de hiç ev yokmuş gibi bakar. Yine merak ettiğim için yazıyorum T.B.M.M deki sıralardan, Büyükşehir meclis koltuklarından, il genel meclisi sandalyelerinden yukarıda saydığım gözlerden bakmadan, İzmir net olarak görülebilir mi? Orhan veli İstanbul’u gözleri kapalı seyretmiş çünkü İstanbul’u gönlünden görmüş ve dinlemiş. Ancak İzmir, gözler açık olduğu halde, gönlü olanların gözlerinden seyredilebilir.
Üçüncü başkent İzmir! Bu cumhuriyetin kurucularının Türkiye için İzmir’e koyduğu isabetli bir hedeftir. Onlar bir mimarın boş arsa üzerinde gördüğü muhteşem bir binayı görür gibi İzmir’i gördüler. İzmir’i ve Türkiye ekonomisini yönlendirecek kararları, dört kez bu şehirden yani Güzel İzmir’den aldılar. Sıra İzmir’de, İzmir’in, kendisini muasır şehirciliğin üzerine çıkaracak atılımları yapmasının zamanı gelmiştir. Unutulmaması gereken, zamanın sudan daha akışkan, gazdan daha uçucu maddeden daha tesirli olduğudur. Zaman kaçırılmayacak kadar devamlı olan bir tirendir. Bu trenden inen ancak zamanda tersine yolculuk eden, geçmişe dönüş trenine biner. İşte gerçek irtica budur. Böyle bir durumda İzmir’in zamanımızda yaşayıp da, geçmişte kalan Avustralya aborjinlerden ne farkı kalır. İzmir, kendisine yakışanı, her alanda yine kendi içinden bulup çıkarmalıdır. İzmir, şerefli milli mücadele ruhunun kendisine yüklediği ekonomik hedefi gerçekleştirecek ve bu kutsal hedefine varmanın yolunu açacak liderini mutlaka içinden çıkaracaktır.
İzmir için gerekli olan, sadece o lideri aramak için gözleri takip edip yukarıda sayılan bakışların parıltılarını gözlerde aramaktır.
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce