“Artık dün uyuyan toplum, bugün için yoktur. Dünün yanlış propagandasına ayak uyduranlar yerine, bugün hakikatlere ve ortada cereyan eden günlük hadiselere göre yol almış bir zümre vardır. Bunları ne altın kafeslerde hapsetmek ve ne de boş ve aldatıcı sözlerle uyuşturup bir köşeye sindirmek mevzubahis olamaz.” 1953
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Dünyada işlenen en büyük ve affedilmez suç nedir diye sorulduğunda verilen tek yanıt vardır. O da insanı öldürmektir. Yaşam koşullarında böyle bir olay gerçekleşirse cinayet olarak algılanıyor. Aynı duyarlılığı toplu ölümlerin yaşandığı savaşlar için ne yazık ki söylerken tereddüt bile ettiğimiz zamanlar oluyor. Bunun nedeni yaşananları kanıksadığımız için olabilir. Savaşlarda toplam ölenlerin sayıları verilirken binlerle duyuruluyor. Sonrasında sayılar tarih kitaplarında yer alır ve unutulur gider. Suriye’de yaşanan iç savaş insanlık dramı olmanın ötesindedir. Savaştan kaçanların sayısı milyonlarla dillendiriliyor. Bu durum Türkiye ekonomisini de zorlamaktadır. Türkiye’deki yaşam koşullarından daha iyi bir yaşama kavuşabilmek için Avrupa yollarına düşenlerin durumları kelimenin tam karşılığı rezillik ötesidir. Denizlerde boğulmak, soğuktan donmak bir anlamda kaderleri oluyor. Avrupa’ya ulaşarak sığınmayı başaranlar daha büyük sıkıntılarla karşılaşıyorlar. Sığındıkları ülkelerde yanlarında bulundurdukları değerli ziynet eşyalarına da el koyuyorlar. Bu yöntem aşağılık bir uygulama olmanın ötesindedir. Evlerini yurtlarını terk ederek sığınanların neden ülkelerinden ayrıldıklarının da sorgulanması gerekiyor. Sığındıkları ülkelerin ürettikleri silahları alarak kendi yurttaşlarını acımasızca katledenlerin bu yaptıklarının hesabının sorulması gerekiyor. Bu suçu işleyenlerin başka ülkelere insanlık dersi vermeye kalkışmaları da tam kara mizahtır.
ÇÖZÜME İLİŞKİN MÜZAKERELER
2015 Kasım ayı sonlarında Amerikan Yönetimi mendil büyüklüğündeki ülkeye uyguladığı silah ambargosunu kaldırmaya karar verdiğini açıklamıştı. Adada çözüme ilişkin müzakerelerin yoğunlaştırıldığı bir döneme denk gelmesini büyük bir talihsizlik olarak okumak gerekiyor. Bu durum bunun ötesinde müzakereleri sabote etmeye koşut bir yaklaşımdır. Silah ambargosunun kaldırılması yeni çatışmaya veya çatışmalara yönelik hazırlık olabilir mi diye de sormadan edemiyoruz. Garantörlük konusunun tartışıldığı bu noktada Kıbrıs Türklerinin güvenliklerinin ne şekilde sağlanacağının da ayrıca ve özellikle sorgulanması gerekiyor. Bu yaklaşım ile yeni bir Akritas Planı’nın hazırlıkları mı yapılıyor sorusunu akıllara geliyor. Olası bir anlaşmada adadaki güvenlik konusunun 1960 yılındaki anlaşmalarda olduğu gibi olmayacağının açıklanması kuşkuların artmasını da derinleştiriyor. Adı geçen ülkenin peşine takılan Yunanistan ve İsrail enerji konusunda ittifak kurmaya karar verdiklerini açıkladılar. Doğu Akdeniz’de bulunan kaynağın Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a oradan da Avrupa’ya gönderileceği belirtiliyor. Bölgede bulunan hidrokarbon rezervlerinin bölge de barışında katalizörü olacağı belirtiliyor. Bir yandan silahlanma yolunu açanların bölge barışını nasıl sağlayacaklarını da inandırıcı olarak açıklamak gibi bir yükümlülükleri olduğunu anımsatmak istiyoruz.
Kurulan bu ittifaka Mısır’ında katılması için görüşmelerin sürdürüldüğü belirtiliyor. Mısır’ın bu ittifakın içinde olması ile yeni Münhasır Ekonomik Bölgelerin kurulabileceğini de çağrıştırıyor. Yapılan bu açıklamalar kafa karışıklığına da neden olmaktadır. Bölgede barışın sağlanabilmesi için oluşan kafa karışıklığının ortalık yerlerden kaldırılması kaçınılmazdır. Bölgede gerçekten barış isteniyorsa, barışa giden yolun taşlarının sağlam döşenmesi gerekiyor mu ne?
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
21 gün önceKÖŞE YAZARLARI
22 gün önce