DOLAR 32,1771 -0.18%
EURO 35,0119 0.05%
ALTIN 2.402,10-0,40
BITCOIN 22030680.77606%
İzmir
31°

AÇIK

13:07

ÖĞLEYE KALAN SÜRE

Cebr-i İcra Satışlarında KDV Nispeti

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

 

Bilindiği gibi, 3065 sayılı KDVK’nun 1/3-d maddesine göre, icra dairelerinde, müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan satışlar vergiye tabi tutulacaktır.[1] Yasa ve genel tebliğlerde müzayede mahallerine sınır getirilmediğinden, müzayede yapılan yerin münhasıran müzayede yapımına tahsis edilmiş olup olmaması durumu değiştirmeyecektir. Şu halde müzayede nerde yapılırsa yapılsın, müzayedeye çıkarılan malın mülkiyeti kime ait olursa olsun, müzayedeyi düzenleyen kim olursa olsun, vergiye tabi tutulacaktır. Diğer taraftan, müzayede suretiyle yapılan satışların devamlılık göstermesi şart değildir. Esasen devamlı yapılan faaliyetler zaten KDV’nin konusuna girmektedir. Dolayısıyla kanunun 1/3-d maddesinin amacı, arızı olarak yapılan müzayede işlemlerini vergilendirmek olduğunu ifade edebiliriz. 15 Seri Nolu KDV Genel Tebliğinde cebri icra, izaleyi şüyu, ipoteğin paraya çevrilmesi, tasfiye gibi nedenlerle müzayede mahallerinde yapılan açık arttırma, pazarlık ve diğer şekillerdeki satışların KDV’ye tabi olduğu belirtilmiş bulunmaktadır.  Ancak sözü edilen kanunun istisna ve vergi oranlarına ilişkin hükümlerinin bu satışlar için de geçerli olacağı tabidir. Müzayede mahallinde yapılan satışlarda,  satışın herhangi bir sebeple gerçekleşmemesi halinde vergi tahakkuk ettirilmeyecek, tahakkuk ettirilen vergi terkin edilecektir.

 

SÖZ KONUSU KURULUŞLAR

 

Örneğin, genel ve katma bütçeli idareleri ve belediyeler iktisadi kuruluşlar olmadıklarından, arızi olarak yaptıkları menkul ve gayrimenkul teslimleri KDV’ye tabi değildir. Ama söz konusu kuruluşlar müzayede düzenlemek suretiyle menkul ve gayrimenkul teslim ederlerse vergiye tabi olacaklardır.

KDVK’nun 1/3-d md hükmüne göre müzayede mahallerinde yapılan satışlar KDV’ye tabidir. İlamsız takiplerde, borçlu tarafından alacağa itiraz edilmesi halinde takibatın devam etmesi için mutlaka bir mahkeme kararı olması gerekmektedir. İcra daireleri, mahkeme kararına dayanarak haciz ve satış işlemini yapmaktadırlar.  Satış gerçekleştirildikten sonra, “tahsilat makbuzu” adı altında iki nüshalı bir makbuz düzenlenmekte, Adalet Bakanlığı yetkililerince mühürlü, imzalı, cilt ve seri numaralı makbuzun aslı borçluya verilmekte, sureti ise ciltte kalmaktadır. Öte yandan, alacaklının tahsil edilen parası “reddiyat makbuzu”  düzenlemek suretiyle yapılmaktadır. Bu makbuzda mühürlü, seri ve sıra numaralıdır. İki nüshalı olan bu makbuzun aslı dosyasına konulmakta, sureti ise ciltte kalmaktadır. Dolayısıyla alacaklıya “reddiyat makbuzunun örneği verilmemektedir. İstemesi halinde ödenen miktara ilişkin olarak alacaklıya ayrıca bir yazı verilebilmektedir. Bu makbuzlarda toplam borç miktarı yazılmaktadır. Ancak mahkeme ilamında borçların dökümünün ayrıca yapılmış olması halinde, bu makbuzlarda; “toplam borç”, “vekalet ücreti”, “mahkeme masrafı”…. gibi bir döküm yapılması mümkün bulunmaktadır. Ancak alacaklıların alacakları için genel olarak toplam meblağları dava konusu yaptıkları ve mahkeme ilamlarının da bu toplam bedeli talep edebilecekleri yolunda karar verdikleri saptanmıştır. İcra memurunun bu kararların aksine borç dökümünü yapmaları mümkün değildir. KDVK’nun 40. maddesine 4108 sayılı kanunla eklenen 5 nolu fıkra ile, kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşlara sadece vergiye tabi işlemlerinin bulunduğu dönemler için beyanname verdirme, beyanname yerine kaim olmak üzere işleme esas belgeleri kabul etme, bu mükelleflere ait verginin beyan ve ödeme zamanı ile tahsiline ilişkin usul ve esasları belirtme konusun da Maliye Bakanlığına yetki verilmiş bulunmaktadır. Söz konusu yetki çerçevesinde, kanunun 1/3-d maddesi uyarınca müzayede yoluyla satış yapan icra dairelerinin bu satışlarıyla ilgili KDV’nin beyan ve ödenmesi ile ilgili işlemlerinin 48, 58, 81 ve 91 Seri Nolu KDV Genel Tebliğlerinde yer alan açıklamalara göre yürütülmesi uygun olacaktır. Bazı durumlarda izale-i şuyu çerçevesinde yapılan satışlarda paydaşlardan birinin alıcı olması halinde matrah ile ilgili tereddütler ortaya çıkmaktadır.[2]  Bu gibi durumlarda icra memurluğunca satış yapılacak olan ve yüzde 50 nispetinde hissedarı olan kişinin taşınmazı alınması halinde söz konusu satış işlemine ilişkin olarak KDV matrahı malik olunan yüzde 50 nispetindeki hissenin indiriminden sonra kalan tutar matrah olacaktır.[3] Öte yandan, gümrük depolarında yer alan malları tasfiye etmek amacıyla Tasiş Genel Müdürlüğü tarafından yapılan satışlar KDV kapsamına dahil olmaktadır. Burada devamlı olarak yapılan mal teslimleri KDV’ye tabidir. Ayrıca satışa konu olan mallar ithal yoluyla yurda girmiş olan mallardır.[4] Yurda ithal yoluyla getirilen bu malların Tasiş tarafından ihale yoluyla satılması halinde de KDV söz  konusu olacaktır. Kamu kurumları tarafından açılan ihalelerinin şartnamelerinin verilebilmesi için ve ihaleye katılıp katılmama kararı verecek olan istekliler için ilgili kurumların saymanlıkların veya döner sermayeleri tarafından ihale şartnameleri ücreti mukabilinde alınmaktadır. Kamu kurumları saymanlıkları ve döner sermaye işletmelerinin ihale şartnamesi satışları, kanun 1/3-g md. göre; KDV’ye tabi olacaktır. Bu satışlarda uygulanacak KDV oranı ise genel orandır. Maliye Bakanlığı görüşü de bu doğrultudadır.[5] Diğer taraftan, gümrük antrepolarında bulunan henüz Türkiye’de serbest dolaşıma girmeyen malların, yine antrepoda başka şirketlere satışı ve devri, KDV’nin konusuna girmekle beraber 3065 sayılı KDVK’nun 16/1-c md.ne göre KDV’den istisna bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu satış nedeniyle KDV hesaplanmayacaktır.[6]

Sonuç olarak, icra dairelerinde yapılan satışlarda KDV yönünden uygulamada satışa konu menkul veya gayrimenkul açısından KDV nispeti ile ilgili önemli problemler yaşanmaktadır. Bu problemlerin en aza indirgenebilmesi için yaşanan sorunla ilgili Gelir İdaresinden özelge talep edilerek ilgili icra dairesine ibraz edilmesinde yarar görülmektedir.

 

 

 

[1] DEĞER Nuri, Açıklamalı ve Uygulamalı KDV, Yaklaşım Yayıncılık, Temmuz 2007, Ankara, s.106
[2] Danıştay 7. Dairesi, 18.2.1987 gün ve E:1986/127 ; K:1987/372  sayılı kararında: mirasa konu olan ve sahiplerince satışı KDV konusuna girmeyen bir traktörün, izale-i şuyu yoluyla Mahkeme nezaretinde satışının KDV ye tabî olduğu yolunda karar vermiştir.

[3] Danıştay 7. Dairesi 5.4.1988-E:1986/2860: 1988/962 sayılı karar: cebrî icra yoluyla yapılan bir satışın KDV ye tabî olduğunu kabul etmiştir.

[4] Danıştay 11. Dairesi, 5.10.1998 tarih ve E 1997/3969, K 1998/3147 sayılı kararında, Belediye Encümeni huzurunda kapalı zarf usulü ile gerçekleştirilen ihale suretiyle taşınmaz satışının KDV’ye tabi olacağını hükme bağlanmıştır.

[5] Maliye Bakanlığı’nın 13.03.1996  gün ve 10309 sayılı  özelgesi.

[6] Maliye Bakanlığı’nın 31.05.2007 gün ve  49431 sayılı özelgesi.

Devamını Oku

Geçmişe Yönelik Beyanname Verilmesi

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Resen vergi kaydı silinen şirketlerin veya gerçek usulde gelir vergisi mükelleflerinin vergi kayıtları idare tarafından iç genelgeye dayalı olarak kapatıldığı görülmektedir. Ne var ki vergi kaydı kapatılan mükelleflerin şu veya bu nedenle geçmişe yönelik herhangi bir KDV, muhtasar veya diğer beyannamelerinin verilmesi uygulamada olanaksız hale gelmektedir. Konuyla ilgili uygulamada ortaya çıkan sorunlar aşağıda olduğu gibidir:

  1. Mükellefin vergi kaydının resen idare tarafından kapanması neticesinde kapanış tarihinden önceki dönemler ile ilgili herhangi bir beyanname verilmesi olanaksızdır. Örneğin, mükellefin idare tarafından vergi kaydının 2017 Eylül itibariyle kapatıldığını varsayalım. Buna göre, bu mükellefin 2017 mayıs ayında verilmesi gereken muhtasar beyannamesinin verilmediği tespit edilmiştir. Bugün itibariyle 2017 yılı muhtasar beyannamesi verilmek istendiği takdirde bu beyanname mükellefin vergi kaydının kapatılmış olması nedeniyle verilememektedir.
  2. Aynı durum yukarda yer verilen mükellefin muhtasar, kdv ve gelir vergisi, kurumlar, damga vs. beyannameleri için de söz konusudur.
  3. İdare tarafından resen kapatılan gerçek ve tüzel kişi mükelleflerle ilgili şirketin faal olduğu dönemlerle ilgili BA-BS, diğer bildirimler konusunda da kapatılan mükellefin açık ve faal olduğu dönemlerle ilgili verilmeyen beyannamelerin resen terk olduğu tarihten sonra artık verilemez hale gelmektedir.
  4. İdarenin resen terk olan mükelleflerle ilgili gerek bu mükellef ve gerekse ilişki içerisinde olduğu diğer mükellefler bağlamında karşılıklı beyan bildirim, BA-BS formu gibi konularda düzenleme yaparak ilgili iç genelgelerle yeniden düzenlemesi gerekir [1].
  5. Resen terk olan mükelleflerle ilgili ticaret odası, bağlı odalar, defte tasdiki vs konularında da bu mükelleflerin aleyhine işlemler yapılabilmektedir. örneğin, resen terk olan şirket adına fatura gelmesi, yasal haklarını kullanabilmesi açısından 3. Kişilere vekalet verememesi, resen terk olan şirketten malzeme alan iyi niyetli alıcıların mağduriyetleri dikkate alındığında ortaya çok ciddi sorunları çıktığı görülmektedir.
  6. Resen terk olan şirketlerin envanterinde bekleyen stok mallar, araçlar, makine ve teçhizatlar vs. varlıkların satılamayışı, satılsa bile bunlarla ilgili düzenleyeceği faturaların akıbeti alıcı iyi niyetli firmalar açısından sıkıntılar yaşamasına neden olabilmektedir.
  7. Resen terk olmuş şirkete önceki aşamalarda serbest meslek hizmeti sunan mali müşavirin veya avukatın muhtasar beyannameyle ilgili mahsuplarda yaşadığı sorunlar önemli boyutlara ulaşmıştır. Resen kapanan şirketlere hizmet vermiş olan avukatların stopaj mahsubu yönünden problem yaşadıkları sıklıkla görülmektedir.

 

[1] 12.05.2016 gün ve 2016/2 sayılı Uygulama iç genelgesi ve ayrıca konuyla ilgili 2004/13 – 2009/3 sayılı iç genelgeler

Devamını Oku

Ekip ve Muhasebecilik Mesleği

Ekip ve Muhasebecilik Mesleği
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Bilindiği gibi Kamu İhale Kurumu ve daha birçok kamu, kurum ve kuruluşu tarafından elektronik ortamda Elektronik Kamu Alımları Platformu (EKAP) ve kurumların bu konularda bilgi edinme adresi olarak HYPERLINK “http://www.ekap.com”www.ekap.com üzerinden ayrıntılı bilgiler edilinebilmektedir. 

EKAP sitesinde elektronik ortamda yayımlanan ilanlı ve ilansız ihale duyurularına ve ayrıntılı şartnamelere erişme olanağı sağlamaktadır. Ekap.com üzerinden seçilecek ihale takip sistemi ile ihaleye katılmak isteyen istekliler üye olarak ihaleleri internet erişimi olan tüm bilgisayar ve GSM üzerinden takip edebilirler. Buna göre;

İhalelere katılmak isteyen istekliler ekap.com ihale takibi için ihtiyaç duyduğu zaman ve insan kaynağını en aza indirgemektedir.

3568 sayılı meslek mensupları SM, SMMM ve YMM ‘ler tarafından da gerektiği durumlarda EKAP ‘undan istifade olunabilir.

İhaleye katılacak isteklilerin bütün bilanço malumatları (bilanço, gelir tablosu, bilanço kalemleri ve rasyoları) EKAP sistemi üzerinde ihaleye açan kamu kurumları tarafından takip edilip, kontrol ve inceleme yapılabilmektedir. 

İhale ilanlarının takip edilmesinin yanı sıra, geliştirilen ilave özellikler ile her gün EKAP ve kamu kurumlarının kendi internet sayfalarında yayınlanan yüzlerde ihale arasından sadece aradıklarınız seçilerek size özel olarak ulaştırılır.

Sonuç olarak, malî müşavirlik ve muhasebe mesleği açısından özellikle ihaleye katılacak müşteri firmalar nezdinde düzenlenecek raporlar, bilançolar ve bilanço kalemleri üzerinden yola çıkarılarak yapılabilecek rasyo hesaplamaları EKAP üzerinden kontrol edilebilmektedir.

Devamını Oku

Avukatlarda Muhtelif Masrafların Vergisi

Avukatlarda Muhtelif Masrafların Vergisi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AVUKATLARDA MUHTELİF MASRAFLARIN VERGİSEL DURUMU 

Bilindiği gibi, avukatlar serbest meslek erbabı olup, kazançları GVK ‘nun 65 ve 67 ‘inci maddelerinde belirlenen tanımlara göre vergilendirilmektedir. Avukatların müvekkilden aldığı yol, konaklama, bilirkişilik, icra giderleri, muhtelif harçlar gibi bedeller serbest meslek kazancı ile ilgisi yoktur.  Avukatın, müvekkiline tahsil ettiği hukuki yardım veya müşavirlik ücreti doğrudan doğruya serbest meslek kazancıdır. Avukatlık hizmetinin verilmesi sırasında Avukatlık Kanunu ve tarife hükümleri çerçevesinde belirlenen asgarî ücretten daha düşük bir hizmet bedelinin uygulaması mümkün değildir. Söz konusu ücret tarifesinde belirlenen tutardan daha düşük, bir tutar uygulaması veya hiç ücret alınmaması halinde 3065 sayılı KDV Kanunu‘nun ilgili hükmüne göre tarifede ki tutar üzerinden KDV hesaplanması zorunludur () . Diğer taraftan, bir avukatın müvekkilinden aldığı vergi, resim, harç, keşif, şahitlik, bilirkişilik ve ekspertiz gibi konularda harcanmak üzere müşteri veya müvekkilden alınan ve tümü ile bu konulara sarf edilen para ve ayınlar kazanç mahiyeti taşımaz. 

MAKBUZ ZORUNLULUĞU

Avukatların, müşterilerinden tahsil ettikleri paralar karşılığında makbuz düzenlemesi zorunludur. Avukatlar tarafından müvekkilden tahsil edilen yol, konaklama, vb. masraf ve giderler için serbest meslek makbuzu düzenlemesi gerekmektedir. Ancak tahsil edilmeyen tutarlar için serbest meslek makbuzunun düzenlenmesi söz konusu değildir. Bir avukatın, kişisel olarak kitap yazması karşılığında aldığı telif ücreti serbest meslek kazancına dahil edilmez. Bu telif ücreti üzerinden yüzde 17 tevkifat yapılarak yayıncı tarafından beyan edilir (). Keza, bir avukatın çeşitli dergilerde yazdığı makaleler karşılığında da aldığı telif ücretleri de serbest meslek defterine gelir yazılmaz. Dergi tarafından ödenen telif ücreti üzerinden gerekli stopaj yapılarak muhtasar beyanname ile yayıncı tarafından beyannamesi verilecektir.

() Gelir İdaresi Başkanlığı, Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı, 11.10.2013 gün ve 259 sayılı özelgesi

() GVK Md. 94

Devamını Oku

Sermaye Artışının İç Kaynaklar

Sermaye Artışının İç Kaynaklar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SERMAYE ARTIŞININ İÇ KAYNAKLARDAN KARŞILANMASI

Bilindiği gibi, yeni Türk Ticaret yasasında limite ve anonim şirketler açısından sermaye artışı ve sermaye taahhütlerinin ödenmesine ilişkin bazı düzenlemeler getirilmiştir. Buna göre;

Nakden sermaye taahhütlerinin yüzde 25 ‘i; emisyon primlerinin ise tümü tescilden önce ödenmiş olması gerekir.

Nakden taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az yüzde yirmi beşi tescilden önce, gerisi de şirketin tescilini izleyen yirmi dört ay içinde ödenir. Payların çıkarma primlerinin tamamı tescilden önce ödenir.

Sermaye Piyasası Kanununun pay bedellerinin ödenmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.

SPK’na tabi olmayan bir şirket kuruluşu sırasında nakit sermaye taahhütlerinin %25’i tescilden önce bir banka hesabına şirket adına bloke edilecek, kalan kısım ise tescilden sonra 24 ay içinde ödenecektir. Payların itibari değerlerinden fazla bir ödeme yapılacaksa (Emisyon primi yaratılacaksa), bu tutarın tamamı tescilden önce ödenmek zorundadır.

Sermaye ‘ye ilave edilebilecek iç kaynaklar mevcut iken nakit sermaye artışı yoluna gidilemez. (Bkz. Yeni TTK md. 462)

Hem iç kaynaklardan sermayeye ekleme işlemi ve hem de aynı zamanda ve aynı oranda sermayenin taahhüt edilmesi yolu ile sermaye artırımı yoluna gidilebilir. Artırım genel kurul veya yönetim kurulu kararının ve esas sözleşmenin ilgili maddelerinin değişik şeklinin tescil ile kesinleşir. Tescil ile o anda mevcut pay sahipleri mevtu paylarının sermayeye oranına göre bedelsiz paylarını kendiliğinden elde etmiş sayılır. Bedelsiz paylar üzerindeki hak kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz; bu haktan vazgeçilemez. 

Yeni TTK ‘da mevcut olmayan fakat vergi mevzuatına göre ayrılan fonların durumu nedir? 

Ar-Ge destek fonu: bu fon, ar-ge projeleri ile ilgili çeşitli kurum ve kuruluşlardan alınan parasal destekler sermaye ekleme haricinde özel bir fon hesabında (5) yıl bekletilir. Bu durumda, bu fon gelir ve kurumlar vergisi matrahına konu edilmez. (5) yıldan önce bu fon kullanılırsa zamanında alınmayan vergiler, cezalı ve faizleri ile beraber talep edilir.

Af yasaları gereğince oluşturulan fonlar: zaman zaman çıkartılan af yasaları gereğince oluşturulan bu fonlar ortaklara dağıtılması veya işletmenin tasfiyesi halinde vergilendirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır (Bkz. 5811 sayılı yasa ve 4811 sayılı yasalar). 

Şarta bağlı sermaye artırımları : Yeni TTK md. 463 hükmüne göre şarta bağlı olarak artırılan sermayenin toplam itibari değeri sermayenin yarısını aşamaz. Yapılan ödeme, asgari nominal değere eşit olmalıdır. 

Ortakların şirketten alacakları : Şirket ortaklarının şirketten olan alacaklarının sermayeye eklenmesine karar vermesi halinde, bu artışın tescili ticaret sicilde zorunludur. Bu durumda, alacakların tespitine ilişkin SMMM veya YMM tespit raporları zorunludur. 

Geçmiş yıl kârları: Ortaklara dağıtılmayıp, şirket bilançosunda yer alan geçmiş yıl kârları olarak bekletilen bu kârlar sermayeye ilave edilmesi durumunda bunun kâr dağıtımı sayılmayacağı ve dolayısı ile gelir vergisi stopajı yapılmayacağı yasa hükmüdür. Geçmiş yıl kârlarının sermayeye eklenmesi halinde bu durum, SMMM veya YMM raporu ile tespit edilir ve Ticaret Sicil ‘de tescil ve ilanı yaptırılır. 

Olağan üstü ihtiyatların, şirket kârının, iştirak hissesi satış kârlarının sermayeye eklenmesi, gayrimenkul satış kârının sermayeye eklenmesi, maliyet artış fonunun sermayeye eklenmesi, ortak alacaklarının sermayeye eklenmesi, aynî sermaye olarak nakil vasıtasının olarak konulması, şirket birleşmeleri dolayısı ile sermaye artışları mutlak surette ticaret sicilden tescil ilan edilir. Konu ile ilgili var ise, SMMM veya YMM raporu istenir. (2) nüsha karar ve tadil tasarısı gereklidir. Ayrıca, bir dilekçe tespite konu fonun on binde dördünün Ziraat Bankası‘na yatırıldığına ilişkin dekontlar istenecektir. 

Nakden sermaye taahhütlerinin yüzde 25 ‘i, emisyon primlerinin ise tümü tescilden önce ödenmiş olmalıdır. 

 

 

Devamını Oku