DOLAR 33,0966 0.21%
EURO 36,2583 0.56%
ALTIN 2.631,700,39
BITCOIN 21569952.96778%
İzmir
34°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

133 okunma

Mustafa Mujezinovic: “İstanbul bizim de şehrimiz”

ABONE OL
03/09/2020 00:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sayın Başbakan, İstanbul’a hoşgeldiniz.
Teşekkür ederim, hoş bulduk.

Mustafa-Mujezinovicİsterseniz İstanbul’dan başlayalım. Bir Boşnak için İstanbul ne ifade ediyor?
Abartmadan söylüyorum ki, biz Boşnaklar İstanbul’u kendi şehrimiz gibi görüyoruz. İstanbul, sizin olduğu kadar bizim de şehrimizdir. Sadece İstanbul değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki her şehri kendi şehrimiz gibi kabul ediyoruz. Balkanlarda ne zaman bir sorun yaşansa Boşnaklar ve diğer Balkan Müslümanları, Türkiye’ye sığınıyorlardı. Bu her zaman böyle oldu. Türkiye’de on binlerce Bosna-Hersek vatandaşı yaşıyor. Bu insanların bir kısmı çok uzun yıllar önce Türkiye’ye gelmelerine rağmen Boşnakçalarını korumayı başarmışlar ve hala dillerini konuşuyorlar.
Boşnaklar için Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un çok büyük bir önemi var. Bu önemin bir tezahürü olarak Saraybosna ve İstanbul, 1997 yılında kardeş şehir oldular. Saraybosna ve İstanbul belediyeleri arasında imzalanan kardeşlik, işbirliği ve iyi niyet protokollerinde imzası bulunan bir kişi olarak bundan çok büyük gurur duyuyorum.

İstanbul’da sizi en çok heyecanlandıran şeyler neler?
İstanbul’da beni en çok heyecanlandıran, Osmanlı torunu Türklerdir. Ardından camiler, medreseler, hanlar ve hamamlar ile renklenen tarihi ve kültürel zenginliği beni çok etkiliyor.

1992-1995 Bosna Savaşının üzerinden tam 14 yıl geçti. 14 yılın ardından Boşnaklar için hayatta neler değişti?
1992 yılında başlayan savaş 1995 yılında imzalanan Dayton Anlaşması ile sona erdi. Ancak elbette bu anlaşmanın getirdiği bazı problemler var. Bugün Bosna’da barış var ama bu barış yanında sorunları da getirdi.

Savaş sırasında evlerini, iş yerlerini, kısacası tüm hayatlarını terk edip, başka şehirlerde yeni hayatlara başlamak zorunda kalan Bosna halkı eski yaşamlarına dönebildiler mi?

Bosna halkı yüzde 96-97 civarında bir çoğunlukla mülklerini geri aldı. Ancak bu insanların büyük çoğunluğu kendi mülklerini kullanamıyorlar. Özellikle Sırp Cumhuriyeti (Rupublika Sırpska) bölgesindeki halkın büyük çoğunlu bu sorunla karşı karşıya bulunuyor. Sırp Cumhuriyeti’nde mülk sahibi olanların büyük çoğunluğu Bosna-Hersek Federasyonu bölgesinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Mülklerine gidip geliyorlar. Ama tam olarak geri dönemiyorlar.
Bu insanların en büyük problemi ekonomik sıkıntılardır. Bu insanlar iş bulamıyor. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. İnsanların mülklerine kalıcı olarak dönmeleri için iş zemini hazırlamaya çalışıyoruz. Bunu tek başımıza başarmamız aslında çok zor. Bu arada yeri gelmişken belirtmek isterim: Yıkılan yerlerin yeniden yapılması adına birçok yardımlar yapıldı. Ancak yeniden yapılan yerlerde yaşayan insanlara istihdam sağlamaya yönelik hiçbir uluslararası yardım gelmedi. Fabrikalarımız ve diğer endüstriyel kuruluşlarımız savaş yıllarında yakılıp yıkıldı. Bu durum Bosna-Hersek’teki genel ekonomik sorunun temelini oluşturuyor. Savaş sonrasında yeni fabrikalar ve yeni şirketler kuruldu. Ancak kesinlikle yeterli değil. Savaş yıllarında yok edilen endüstriyel kuruluşların yeniden imarı, tarım ve hayvancılığının canlandırılması için yardıma ihtiyacımız var.

Önce iç düzeni sağlamalıyız

Bosna-Hersek Kosova’nın bağımsızlığını, dolayısıyla Kosova pasaportunu tanımıyor. Bunun sebebi nedir? Sırp Cumhuriyeti Başkanı Dodik’in, Bosna-Hersek’in, Kosova’yı tanıması durumunda kendilerinin de Sırbistan’a katılacağı yönünde sözler söylemesinin ve Sırp Cumhuriyeti parlamentosu da, “bağımsızlık referandumu” tehdidi içeren bir karar almasının etkisi var mı? Bosna-Hersek, Kosova’yı tanımama kararını sürdürecek mi?
Bosna-Hersek ve Kosova arasında çok fazla bir işbirliği yok. Kosova ile ekonomik ve hatta politik anlamda fazla bir bağlantımız bulunmuyor. Aslına bakarsanız, her iki devlet bugün benzer sıkıntıları yaşıyor. Bosna-Hersek’in kendine özel iç sorunları var. Kosova’nın da kendine özel iç sorunları var. Her iki ülke kendi iç problemlerini halletmekle meşguller. Dolayısıyla Bosna-Hersek’in, Kosova’yı tanıması bugün için çok zayıf bir ihtimaldir. Bizler öncelikle iç düzeni sağlamalıyız.
Bildiğiniz üzere Bosna-Hersek’te kararlar uzlaşmayla alınıyor. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Bosnalı Sırplar, Kosova’nın bağımsızlığının tanınmasına çok sıcak yaklaşmıyorlar. Bosnalı Sırplar buna müsaade etmeyecektir. Bosna-Hersek’in, Kosova’nın bağımsızlığını tanıması durumunda bazılarının bu durumu suiistimal ederek, iç düzeni ve huzuru bozma yönünde yeni sorunlar çıkaracağını çok iyi biliyoruz. Bosna-Hersek’in iç huzur ve bütünlüğünü bozmak için fırsat kollayan bu kişilere fırsat vermemek adına Kosova’nın bağımsızlığı meselesini askıya almış durumdayız.
Her ne kadar biz Kosova’nın bağımsızlığını tanımasak da, her iki ülke halkları arasında bir bağ var. Bosna-Hersek’te yaşayan halkın büyük çoğunluğu Kosova’nın bağımsızlığını tanıyor. Ancak tekraren ifade etmek istiyorum ki, Bosna-Hersek’in içyapısı şu an için böyle bir tanıma kararına müsaade etmiyor.

Genel olarak baktığımızda Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik, her fırsatta, Bosna-Hersek’in iç huzurunu, birlik ve bütünlüğünü bozan açıklama ve “bağımsızlık referandumu” tehdidinde bulunuyor. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Bu durum nereye kadar böyle devam edecek?

Şunu söylemek istiyorum ki, bu onların Truva atıdır. Milorad Dodik’in sizin de ifade ettiğiniz şekildeki olumsuz ve tahrik edici açıklamaları Uluslararası Temsilcinin kararsızlığından kaynaklanmaktadır. Uluslararası Temsilci daha kararlı hareket ederse bu tür açıklama ve tehditlerin önüne geçilebilir.
Benim Dodik ile görüşmelerim sadece teknik meseleler hususundadır. Örneğin Türkiye’ye gelmeden evvel Dodik ile yaptığımız son toplantının konusu elektrik dağıtım ağı hakkındaydı. Onlar elektrik dağıtımını Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olmak üzere iki farklı ağ ile yapmak istiyorlar. Ancak elektrik dağıtım ağının tek olması Avrupa Birliği’nin çıkarına uygun olan seçenektir. Çünkü Avrupa Birliği’nin elektriğe ihtiyacı var. Bu sebeple Avrupa Birliği’nin kararı kesin ve bu konuda bizi destekleyeceklerini ifade ediyorlar.

Sırpların Bosna inadı

Vuk Draskovic, “Kosova’yı kaybettik; ama Sırp Cumhuriyeti bizim” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bu, Bosna-Hersek’in bütünlüğüne doğrudan bir müdahale değil mi? Sırplar bu tür açıklamaları yapacak cesaret ve desteği nereden alıyorlar?
Onlar hep radikal ve uç açıklamalar yapmayı tercih ediyorlar. Ancak uçtan uca giden birinin en çok uğradığı yer orta noktadır. Sonunda onlarda orta noktaya gelmek zorunda kalacaklar. Onlar istediklerini söyleyebilirler ama Bosna-Hersek’in uluslararası sınırları bellidir. Bunların hepsi neticede günlük politikalardan ibarettir. Bağımsızlığımız ve sınırlarımız hariç…

CIA’nın, Bosna-Hersek’te gerçekleştirilen katliamlarla alakalı, açıkladığı raporlara göre: Katliamların gerçekleşmesinde % 99 oranında sorumlu tutulan üç kişiden biri olan Karadzic yıllar sonra yakalandı. Karadzic, Reuters’ın sorularına verdiği yazılı yanıtında, “işimi, kalbimdeki halkımın çıkarlarını en iyi kollayacak biçimde yürüttüm” ifadesini kullanmış. Sizce bu savunma gerçeği yansıtıyor mu?
Karadzic, öldürdüğü insanlar için böyle savunmaya başvuruyorsa, bu ancak özür olarak kabul edilebilir. Açıklamaları gerçeklerle bağdaşmıyor. Açıklamaları gerçeklerle bağdaşlaşmalı. Eğer biri birine saldırırken, ötekinin savunma hakkı elinden alınıyorsa burada adaletten söz edemezsiniz.
Boşnaklar, “Yugoslavya’yı istemiyoruz” diyen en son millettir. Mevcut durumda başka bir çare kalmadığından bizler bağımsızlığımızı ilan ettik. Bu karar, 1 Mart 1992 tarihinde yapılan, bağımsızlık oylamasına katıların büyük çoğunluğunun isteği doğrultusunda alındı. Biz hiçbir zaman savaşmayı seçmedik. Dolayısıyla hiçbir zaman saldıran taraf olmadık.

Travnik sokaklarında dolaşırken “Fast-food Dayton” isminde bir dükkân görmüştüm. Tüm fast-food’lar gibi kalorisi yüksek, doyurucu olmayan ve oboziteye sebep olan Dayton Anlaşması’nın üzerinden 14 yıl geçti. Bu kadar yıldan sonra Dayton’un ateşkesin ötesinde bir barış anlaşmasına dönüştüğünü söylemek mümkün mü?
Kesinlikle sizinle aynı kanaatteyim. Dayton ana yemek değil, aperatif olarak kabul edilmesi gerekir. Size ilginç bir husustan bahsetmek istiyorum: Dayton imzalanırken, Sırplar birçok maddesine karşı çıkmışlardı. Ne ilginçtir ki, gelinen noktada Dayton’un savunuculuğuna soyunmuş durumdalar. Dayton’daki birçok maddenin üzerinde önemle duruyorlar. Başlangıçta karşı oldukları birçok maddenin bugün değişmemesi için mücadele ediyorlar.
Dayton, kesinlikle bir geçiş süreci anlaşması olarak kabul edilmelidir. Bu anlaşma gerçekleştirilecek bir anayasa reformu ile güncellenmesi gerekiyor. Dayton, Bosna-Hersek’i birçok kantona ayırıyor. Bu kantonlar kendi içlerinde hükümetler oluşturuyorlar. Bu Bosna-Hersek gibi bir devlet için çok pahalı ve gelinen nokta itibariyle hantal bir yönetim sistemidir. Bence önemli olan ve Türkiye’deki kardeşlerimizin bilmesi gereken tek bir husus var: Bosna-Hersek’in parçalanması ve Bosnalı Sırpların, Sırbistan’a katılması asla mümkün değildir. Buna ne biz, ne de uluslararası hukuk asla müsaade etmiyor.
Kanaatimce Bosnalı Sırplar, yani Bosna-Hersek’te yaşayan Sırp halkı da, ayrılmak yanlısı değil. Çünkü onlarda ayrıldıklarında gerek uluslararası alanda gerekse kendi içlerinde durumlarının bundan çok daha kötü olacağını çok iyi biliyorlar. Bu sebeple, Bosna-Hersek içerisinde kalmak şartıyla, en fazla imtiyazı elde ettikleri bir entiteye sahip olamaya çalışıyorlar.

Bosna ve Türkiye

Siz “Sırp halkı da ayrılmak yanlısı değil” dediniz. Ancak Bosnalı Sırpların, aynı devleti paylaştıkları, Boşnaklar ve Hırvatlara yaklaşımı hiç de dostça değil. Bırakın Sırp Cumhuriyetini, Saraybosna’nın Sırp bölgesine geçtiğimde bile, kendimi Teksas’a gelmiş gibi hissediyorum. Buna ne diyeceksiniz?
Onlar yirmi yıl önce ne konuşuyorlar ise bugün yine aynını konuşuyorlar. Çünkü yirmi yıl boyunca bir halka “düşmanınız işte bu dağın arkasında” derseniz, ister istemez insanlar bu yanlışa inanırlar. Bu yanlışı değiştirmek ve hakikati görmelerini sağlamak için, bu yanlış için harcanandan daha fazla zamana ihtiyacımız var. Onların bu yanlıştan dönmeleri için yeni nesillerini beklemekten başka bir şansımız yok. Bence yeni neslin bu yanlıştan dönmesi için en önemli şart, önce Boşnak-Hırvat Federasyonu’nda, daha sonra tüm Bosna-Hersek’te iyi bir ekonomiye sahip olmaktır. İyi bir ekonomiye sahip olan ülkeden kimse ayrılmak istemez.

Türkiye’nin sözde, Ermenilere soykırım uyguladığı iddiasını seslendiren Batılı devletler; bu meseleyi siyasilerin çözmesini talep ediyorlar. Ancak konu Srebrenitsa’da yaşananlara geldiğinde tarihçileri göreve davet ediyorlar. Hatta sıklıkla katliama maruz kalan Boşnaklara geçmişi, katliamları ve toplama kamplarını unutmaları gerektiğini telkin ediyorlar. Bu bir çifte standart değil mi?
Ülke içinde olduğu gibi dünya çapında da günlük politikalar vardır. Maalesef Boşnaklar, Avrupa’nın bu günlük politikalarının kurbanı olmuştur. Geçmişte bu topraklarda yaşananlar elbette unutulmaması ve unutturulmaması gereken şeylerdir. Ancak bununla birlikte geçmişe saplanıp kalmamak gerekiyor. Geçmişi unutmadan, ileriye dönmek ve ileriye bakmak gerekiyor.

Bir Sırp atasözü “Mutlak olan tek şey gelecektir; geçmişse durmaksızın değişir diyor.” Bu sözden yola çıkarsak; orta öğrenimde okuyan Bosnalı gençlerin, 1992-1995 yıllarında neler yaşandığını, ne acılar çekilerek bu toprakların kazanıldığını bilmeden yetişmesine ne diyorsunuz? Kin ve düşmanlığı körüklemeden yaşananları unutturmamak için neler yapılmalı?

Bosna-Hersek’te yaşayan genç neslin yeterince bilgili olduğu kanaatindeyim. Sahip oldukları bilgileri okullarda almamalarına rağmen çok bilinçliler. Herkesin kendine göre bir açıklaması var. Bizim geçmişte yaşananlara dair nasıl bir açıklamamız var ise karşı tarafın da kendine göre bir hikâyesi var. Bu birbirinden tamamen farklı iki hikâyeden, ortak bir şeyler çıkarmak neredeyse imkânsız. Çünkü tamamen birbirine zıt hikâyeler. Elbette geçmişte yaşananlar ile alakalı doğru bilgiye sahip olmak isteyenlere, geçmişin hakikatini araştıranlara kimse mani olamaz. Bu noktada en önemli vazife ailelerin üzerine düşüyor.

AB Komisyonu, Batı Balkanlar’da Schengen vize muafiyeti için hazırladığı raporda, Makedonya’nın “tüm kriterleri”, Sırbistan ve Karadağ’ın “kriterlerin çoğunu” karşıladığını belirtiyor. Bu karar, Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’ya vizesiz seyahat imkânı sağlarken, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova’yı muafiyet dışı bıraktı. Bu bir tesadüf mü? AB sürecinde, Bosna-Hersek ve Boşnakları, nasıl bir gelecek bekliyor?
Bunun bir tesadüf olup olmadığını bilemiyorum. Bu hususun gerçekten araştırılması gerekir. Bence Avrupa Birliği’nin bu kararı büyük bir haksızlıktır. Ancak bu haksızlığın uzun süreceğine inanmıyorum. Kısa vadede bu problem çözülecektir. Aksini düşündüğünüzde Bosna ile Hırvatistan arasındaki sınırda büyük sıkıntılar yaşanması kaçınılmazdır. Eğer Bosna Schengen vizesi muafiyetinden faydalandırılmazsa, biz sınırlarımızın dışına nasıl çıkacağız? Bu konunun dört ila altı ay içerisinde tekrar gündeme geleceğini ve Bosna-Hersek’in de Schengen vizesi muafiyetinden faydalanacağını düşünüyorum.

Bağımsız Bosna-Hersek’in kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’i özlüyor musunuz? Bosna-Hersek, Aliya’nın yokluğunun meydana getirdiği bir eksikliği hissediyor mu?
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç çok zor bir dönemde çok akıllıca hamleler yaptı. Çok zor şartlar altında önce Allah, sonra Aliya’nın yardımı ve halkımızın gayretiyle ayakta kalmayı başardık. Tarihte ilk defa bağımsız Bosna-Hersek devletine kavuştuk. Bosna-Hersek’in kalkınmasını tamamlayıp müreffeh bir ülke olmaktan başka bir şansı yok.

Son olarak şunu sormak isterim: Türk milletinin, Boşnaklarla çok köklü tarihi, kültürel ve hatta ailevi bağları var. Dün Osmanlı çatısı altında ve savaş yıllarında aynı cephede birlikteydik. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı olarak, Türk milleti ve devletine mesajınız nedir?

Bosna-Hersek ile Türkiye iki kardeş ve arkadaş ülkedir. Bu iki arkadaş arasındaki yakınlığın gelişmesi için başta ekonomik olmak üzere her alanda işbirliğinin artırılması gerekir. Sizin vasıtanızla Türk işadamlarının Bosna’da yatırım yapmaları için davet ediyorum. Bizler özellikle Türk yatırımcıların ülkemizde daha fazla yatırım yapmaları için kolaylaştırıcı reformları elden geldiğince hızlı bir şekilde çıkarmaya çalışıyoruz. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Son olarak şunu söylemek isterim ki, güçlü ekonomi dünya üzerinde söz sahibi olmanın anahtarıdır. Karşılıklı işbirliğiyle her iki ülkede güçlü bir konuma gelebilir.

Sayın Başbakan, vakit ayırıp söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.

Mustafa Mujezinovic kimdir?

27 Aralık 1954 günü Saraybosna’da dünyaya geldi. İlköğretimini 1970 yılında Saraybosna’da tamamladı. 1974 yılında lise eğitimini tamamladı. Saraybosna Üniversitesi Elektroteknik Fakültesi’nin Elektro-enerji Bölümü’nü 1978 yılında tamamladı. 1995-1996 yılları arasında Saraybosna eski şehir bölgesinin Belediye Başkanlığını yaptı. 1996-1998 yılları arasın da Saraybosna Kanton Birinci Başkanlığı görevini yürüttü. 1998-2000 yılları arasında Saraybosna Kontonu Valiliği’ni üstlendi. 2000-2001 yılları arasında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nda Bosna-Hersek temsilcisi olarak görev yaptı. 2004-2008 yılları arasında Bosna-Hersek Federasyonu Malezya Büyükelçiliğini yürüttü. 2008 yılında Bosna-Hersek Federasyonu Kalkınma Bankası Danışma Kurulu’nda görev aldı. Bosna-Hersek’teki Müslümanların en büyük partisi olan Demokratik Eylem Partisi (SDA) adına Haziran 2009’da üstlendiği Bosna-Hersek Federasyonu Başbakanlığı görevini halen yürütmektedir. Evli ve İngilizce bilmektedir.

    En az 10 karakter gerekli